Makale Dizini

23 Temmuz 1908'de ilan edilen II. Meşrutiyet sonrası kaos ortamında Bulgaristan Prensliği, 5 Ekim 1908'de krallık ilan ederek Osmanlı Devletinden ayrılmıştır. Bu yeni dönemde Bulgar yönetimi, içte Türkler üzerinde tekrar baskı ve dışta ise diğer devletleri gölgede bırakacak bir emperyalist politika uygulamaya başlamıştır. Osmanlı devleti, 19 Nisan 1909'de Türk ve Bulgar hükümetlerince İstanbul'da imzalanan bir protokol ile Bulgaristan'ın bağımsızlığını tanıyordu. Bu protokol; Bulgaristan Türklerinin Bulgarlarla eşit haklara sahip olması ile birlikte özel azınlık haklarını, eğitim ve dini hürriyetlerini bir kez daha güvence ve teminat altına alıyordu.

1909'da çıkartılan Bulgar Milli Eğitim Yasası ile, tüm eğitim ve öğretim kurumları bir araya toplanıyor ve denetimi hükümet yönetimine bırakılarak merkezileştiriliyordu. Bulgar emsallerinden en az on kat daha yoksul olan Türk okulları, yerel ve genel yönetimlerden hiç maddi destek alamıyorlardı. Ayrıca anılan yasa ile Bulgar okullarına çeşitli gelir getirici fonlar sağlanırken Türk okulları bundan mahrum edildi. Amaç; Türk çocuklarını eğitimsiz ve cahil bırakmaktı. Bütün bu olumsuz şartlara rağmen Bulgaristan Türk eğitimi, yavaşta olsa bir gelişme içindeydi. Bulgaristan'da en fazla Krallık döneminde Türk basını canlılık göstermiştir. Bu dönemde yaklaşık 80 dolaylarında dergi ve gazete yayın hayatındaydı.

1909 tarihli İstanbul protokolüne göre Bulgaristan'da bulunacak ve Türkiye'nin de onayı ile atanacak Baş müftü, Bulgaristan Müslümanları üzerinde büyük denetim ve kontrol yetkisine haizdi. Bu yetki; dini, hukuki, vakıf ve eğitim-öğretim konularını içermekteydi. Daha sonra 26 Haziran 1919'da bir müftülük tüzüğü yürürlüğe girmiştir. Buna göre, müftülükler, Bulgaristan Dışişleri ve Mezhepler Bakanlığı denetim ve atama yetkisi altına girmekte ve görevli müftü maaşları devletçe ödenmektedir.

Tıpkı 93 Harbi gibi 1912-13 Balkan Savaşları da Türkler için tam bir felaket olmuştur. Türkiye, hiç beklenmedik şekilde bu savaşı kaybetmesi üzerine 550 yıldır ikinci Anayurt olan Rumeli'yi bırakarak Meriç'in gerisine çekilmek zorunda kalmıştır. Bu savaş esnasında da bölge Türkleri büyük zulüm gördüğü gibi eğitim öğretim kurumları da önemli tahribatlara uğramıştır. Bu savaşta yarısı Bulgarlar tarafından olmak üzere 200 bin Türk katledilmiştir. Ayrıca yine bu savaşta 200 bini Bulgarlar tarafından olmak üzere 440 bin Türk yaşadıkları topraklardan Türkiye'ye göç ettirilmişlerdir. Bu savaşta Bulgaristan, Güney Dobruca'yı Romanya'ya bırakırken Batı Trakya'yı işgal ediyordu.

Balkan Savaşı sonrası Bulgarların bölgede yaşayan Türklere yönelik katliam ve soykırım hareketleri büyük ivme kazanmıştır. Ayrıca Türk isimlerini değiştirme, Hıristiyan olmaya zorlama ve milli kıyafetlerini yasaklama ve camileri yakma gibi bazı uygulamalar olmuştur. Bu amaçla Bulgar Genel Kurmayı tarafından 1912'de hazırlanan plan şunları içermektedir: Kültürel imha, soykırım, göç ettirme, tehcir ve sınır dışı. Balkan Savaşı sonrası iki ülke arasında 29 Eylül 1913'te imzalanan İstanbul Barış Antlaşması da, Bulgaristan Türklerinin önceki haklarını teyit etmektedir.

I. Dünya Savaşında müttefik olan Türkiye ve Bulgaristan arası ilişkiler yakınlaşmış ve müşterek askeri birlikler Romanya cephesinde Ruslara karşı savaşmıştır. Bu yakınlaşma atmosferinde Bulgar yönetimi, Türklere isim kullanma hakkını iade etmiştir. Savaş sonrası Bulgaristan'ın 27 Kasım 1991'da imzaladığı Neuilly Barış Antlaşması ile, ülkede yaşayan tüm azınlıkların kültürel ve dini özgürlükleri teminat altına alınmıştır. Böylece Müslüman halka geniş dini haklar sağlayan 1919 tarihli Bulgaristan Müslümanları Teşkilat Nizamnamesi düzenlenmiştir.


Sitemizde sizlere daha iyi hizmet sunulabilmesi için çerezler kullanılmaktadır. Hizmetlerimizi kullanarak çerez kullanımına izin vermiş olmaktasınız.