Edirne Muharebesi
![]() |
|||||||
|
|||||||
Taraflar | |||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|
![]() ![]() |
![]() |
||||||
Komutanlar | |||||||
![]() ![]() ![]() |
![]() |
||||||
Güçler | |||||||
106,425 Bulgar (424 top) 47,275 Sırp (62 top, 34 obüs) |
52.597 asker (340 top) | ||||||
Kayıplar | |||||||
Bulgarlar: 2.364 ölü, 13.386 yaralı 827 kayıp Sırplar: 356 ölü, 1.559 yaralı 2 kayıp |
13.000 zayiat 42.500 esir (14.000'i serbest bırakıldı) |
||||||
Video | |||||||
![]() |
24 Eylül 1912 tarihinde Osmanlı Sofya Elçiliğinin İstanbul'a gönderdiği uyarı telgrafı yaklaşan tehlikeyi bildiriyordu: "Bulgarların ilk amacı Osmanlı'nın güçsüz Kırklareli tümenidir. Edirne'ye ise baskın taarruzu düşünüyorlar. Edirne müstahkem mevkii takviye edilmeli, vatani hizmet süresi dolan askerler terhis edilmemelidir."
Trakya'nın diğer kesimleri Çatalca'ya kadar düşerken, Edirne hemen her yönden kuşatılmış, demiryolu ağı tehlikeye girmiştir. Birbirinin gücünü tartan çarpışmaların şiddeti çeşitli tabyalarda gücünü iyiden iyiye hissettirmeye başlamıştır. Örneğin; 29 Ekim çarpışmalarında her iki taraftan da önemli kayıplar verilmiştir. Türk tarafı için ümitleri artırıcı bir gelişme yaşanmış, keşif yapan bir Bulgar uçağı düşürülmüştür.

Şükrü Paşa'nın elinde ise helyum gazı temin edilemediği için uçurulamayan, bu sebeple de keşif yapılmasını imkansız kılan bir balon bulunmaktadır.
Balkanlar bölgesinde başarıya ulaştığı için Trakya cephesine sevkedilen bazı Sırp birlikleri, Kasım 1912 boyunca ara ara Edirne'deki Bulgar birliklerine katılmaya başlarlar. Bu yaklaşık 47 bin asker ile beraberindeki 72 topun daha Edirne'yi kuşatması demektir.
Kasım ayının 20'si 1912 yılının Kurban bayramına rastgelmektedir. Bu durumun askerde rehavet yaratacağından endişe eden Şükrü Paşa, Edirne müftüsünden fetva isteyerek askerlerin bayram namazından muaf olmalarını rica etmiştir. Kuşatma altındaki şehrin akibeti için, Edirne müftüsü bu isteğe olumlu yanıt vermiştir.
Öyle de olur…Aşağıda bahsedileceği üzere, 2 Aralık'ta ilan edilecek ateşkese kadar geçecek 11 gün boyunca Edirne Bulgar toplarıyla görülmedik şekilde dövülür. Şehre düşen bine yakın top Selimiye Camii yakınlarına değin ulaşarak, can ve mal kayıplarına sebep olur.
Bu arada, Bulgar ordusunun Çatalca'ya dayanması Kamil Paşa Hükümeti'ni endişelendirecek, 12 Kasım günü Bulgar Çarı Ferdinand'a bir ateşkes teklifini değerlendirmesi yönünde bir telgraf çekecektir. Durumu bir süre savsaklayan Bulgar Çarı Ferdinand, Çatalca ve Edirne önlerinde karşılaştığı mukavemeti düşünerek ateşkes şartlarını Osmanlı'ya bildirecektir.
2 Aralık 1912 ile 1 Şubat 1913 arasındaki mütareke dönemi Edirne'nin yaralarını sarması için bir nefes alması ümidini doğuracaktır. Ama bu ümit hedefine ulaşacak mıdır, o an bunu kimse bilemeyecektir.
Barış Görüşmeleri
Başkomutan Vekili ve Harbiye Nazırı Nâzım Paşa, Ticaret ve Ziraat Nazırı Mustafa Reşid Paşa ve Kurmay Albay Ali Rıza Bey'den oluşan Osmanlı tarafı, Sırp ve Karadağlılar adına karar verme yetkisine sahip Bulgar tarafı ile Londra'da barış görüşmeleri yapılmasına karar verir.Ateşkes Edirne Garnizonu'na 1 Ekim gecesi ulaştırılır. Ertesi gün Bulgar tarafı ile Türk tarafının elçileri vasıtası ile Edirne civarındaki duruma dair ateşkes şartlarını görüşmeleri emredilir. Bu görüşmeler Papazçeşme denilen mevkide gerçekleştirilerek, bazı etik kurallar iki taraf için de kabul edilecektir.
Barış görüşmeleri İngiliz Dışişleri Bakanı Sir Edward GRAY başkanlığında Londra'da başlar. Kendi cephelerindeki savaşı bitirememiş olan Yunanistan masada olmasa da, Avrupa'nın büyük devletleri masada gözlemci olarak sahne almayı bilmişlerdir. Türk ve Bulgar tarafları haricinde masada, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Avusturya ve pek tabi ki Rusya vardır.
16 Aralık'tan itibaren 6 Ocak'a kadar süren görüşmeler Balkan devletlerinin aşırı istekleri sebebiyle sürekli tıkanmaktadır. Bu tıkanmanın merkezinde ise Edirne yer almaktadır.
Çünkü Edirne savaşın başından beri ele geçirilememiş olmasına rağmen, Midye ( Kıyıköy ) ile Enez hattının kuzeyinde kalan topraklarla birlikte Bulgarlar'a bırakılması istenmektedir. Bu istek Osmanlı tarafından kabul edilmediği gibi, Edirne'nin Sedd-i İslam olarak algılanması sebebiyle Hindistan, Mısır, Bağdat gibi değişik İslam coğrafyalarından "asla verilmemesi" yönünde destekler gelmektedir.
Bab-ı Ali Baskını ve Edirne'nin Teslim Olması
Barış görüşmeleri ilerleyemese de, halkın basın yoluyla doğru bilgi almasının önüne geçilmiştir. Sakin geçen bu mütareke döneminde Edirne'nin ihtiyaçlarının karşılanması yönünde talepler Şükrü Paşa ve kentin ileri gelenlerince İstanbul'a defalarca iletilir. Fakat basın halkı yanlış yönlendirerek, "Savaşın gidişatında endişe edecek bir şey olmadığını, Edirne'nin hiçbir ihtiyacı olmadığı…"haberlerini pompalamaktadır. Oysa durum hiç de öyle değildir…Mütareke şartları gereği tek taraflı olarak Edirne'nin içinden geçerek Trakya içlerine giden trenler, Bulgar askerlerine ikmal sağlarken, Türk tarafına trenlerin gelmesine müsaade edilmemiştir. İhtiyaçları iyice artan Edirne'de kıtlık baş göstermiş, olan ürünler karaborsaya düşmüştür. İşte ekmek yapabilmek için sap samanın dövülerek un edildiği, süpürge tohumu, kuş yemi, kepek gibi ürünlerden ekmek yapılmaya başlandığı günler başlamıştır. Edirne'nin umutla beklediği yardımlar bir türlü gelmeyecektir. Edirne ihtiyaçlarının aciliyetiyle İstanbul'dan ümitli haberler beklerken, Bab-ı Ali umulmadık bir olaya gebedir...
İttihatçılar içinde Enver ve Talat Bey'lerin başını çektiği bir gurup, Kamil Paşa Hükümeti'nin barış görüşmeleri sonunda Edirne'yi Bulgarlar'a vereceği yaygarasını körükleyerek, 23 Ocak 1913 günü Bab-ı Ali'yi silah zoruyla basarak hükümeti devirirler. Hükümetin düşmesi barış görüşmelerinin de bitmesi demektir…
1 Şubat'tan 26 Mart'a kadar sürecek savaş çanları yine Edirne için çalmaktadır.
Mütareke döneminden sonraki savaşın bu ikinci bölümünde, Bulgar askeri taktik değişikliklere giderler. Uçaklardan attığı bildirilerde, Şükrü Paşa'nın Edirneliler'i beraberinde felakete sürüklediği, savaşı bitirmek istemediğini fikrini halka yaymaktadır. Bu propaganda bir anlamda başarıya da ulaşır. Edirneli bazı kadınlar ve çocuklar 13 Mart günü Hıdırlık tabyalarının önüne kadar gelerek, Edirne'de yaşadıkları yokluk ve yoksunluğu protesto edeceklerdir. Bu ne kadar cılız bir protesto olsa da, askerin moralini zaman zaman olumsuz etkileyecektir.
Öte yandan Edirne sürekli top atışına maruz kalmaya devam eder. Bulgar askerleri sadece tabyaları ve Türk mahallelerini değil, bu defa kentteki Rum, Bulgar, Ermeni ve Yahudilerin oturduğu mahalleleri de vurmaktadır. Böylece Avrupa devletlerinin Osmanlı'ya baskıyı artıracağını planlamaktadır.
8 Şubat 1913 tarihinde Şarköy yönünden çıkartma yapılarak hem Edirne'ye takviye yapılması, hem de Çatalca yönündeki Bulgar askerlerinin arkadan kuşatılması planlansa da, bu gerçekleştirilememiştir. 21 Şubat tarihinde Edirne'ye inen işaretsiz bir uçak, yardım geldiği yönünde kısa süreli bir ümit yaratmış, ama bunun yanlışlıkla Edirne'ye inen bir Bulgar uçağı olduğu anlaşılınca o umutlar bir anda yas duygusuna dönüşmüştür. Uçağı kullanabilecek Türk asker olmadığı için, uçak sökülerek depolara kaldırılmıştır.
İşte yine bu günlerde Bolayır'da bulunan ve çok değil iki yıl sonra bu topraklarda destan yazacak olan Mustafa KEMAL Paşa, yol arkadaşı olan Fethi Bey ( Okyar ) ile kaleme aldığı önerisini Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa'ya ulaştırır. Henüz Bulgar işgalcileri görmemiş olan bu bölgeden kuzeye hareketle Edirne'nin ihtiyacı yardımın ulaştırılabileceği vurgulanan bu uyarı mektubu, ne yazık ki dikkate alınmamıştır.
Şehrin içinde bulunduğu zor koşulları zaman zaman Edirne'ye ileten Şükrü Paşa'nın yakınmaları karşısında, Osmanlı Hükümeti'nin Edirne'yi teslim etme yönünde fikirleri pekişmektdir. Yakın tarihlerde Yanya'nın da kaybedilmesi bu fikri körükler.
Buna karşılık Şükrü Paşa'ya, şanlı bir barış izlenimi yaratabilmek için Nisan sonuna kadar direnmesi emredilmiştir. Oysa İstanbul gazetelerinin yazdığının aksine, Edirne'nin ancak birkaç gün direnecek erzağı vardır.
Mart ortalarından itibaren İstanbul'dan gelen emirler düşmana geçmesi muhtemel olan cephane, erzak, tabya ve balonun imha edilmesi yönündedir. Bu durum Osmanlı'nın Edirne'yi gözden çıkardığı hissini körüklemektedir. Yine de 25 Mart gecesi Bulgar taaruzuna mukavemet etmeye çalışılır. Bu asil bir direniş için son bir hamle olacaktır.
26 Mart 1913 sabahı Edirne'nin doğu hatları düşerken, Şükrü Paşa ateşkes şartları için Bulgar tarafına elçiler gönderir. Teslim olacağını ve şartları bildirir.
Gün daha öğlen olmadan ilk Bulgar-Sırp birlikleri Hıristiyan halkların alkışları içinde şehre girmeye başlarlar. Vakit öğlen olduğunda ise Karaağaç düşman çizmeleri altındadır. Aynı saatlerde Şükrü Paşa, Bulgar kumandanına teslim olmaktadır.
Ertesi gün, 27 Mart 1913 tarihinde Bulgar Çarı Ferdinand şehirdeki azınlıkların alkışları eşliğinde Edirne'ye girer. Edirne Müdafaası ile düşmanını bile kendine hayran bırakan Şükrü Paşa ile tanışırken;
"Bir yanlışlık olmuş. Teslim anında kılıcınızı da vermişsiniz. Şeref dolu bir savaş sayfasına imzanızı attınız. Kılıcınızı lütfen kabul buyurunuz. Sizi ağırladığım ve sizin gibi inanılmaz bir savunmayı gerçekleştiren askerle dövüştüğüm ve şimdi de beraber olduğum için gurur duyuyorum" diyerek paşanın kılıcını bizzat elleriyle teslim eder.
Şükrü Paşa ve kurmay heyeti 29 Mart 1913'de bir trenle Filibe üzerinden, tutsaklık günlerini sürdüreceği Sofya'ya gönderilir. Edirne'de savaş başlamazdan evvel mevcudu 53 bin civarı olan askerden 28 bin kişi, Sarayiçi mevkiindeki adacıkalarda, tüm insani şartlardan yoksun bırakılarak esir edilir. 14 bin civarı azınlık askeri ( Rum, Bulgar, Ermeni, Yahudi…) ise salıverilecektir.
8 Mayıs 1913 tarihinde başlayan barış görüşmeleri 30 Mayıs'ta Londra'da imzalanan anlaşmayla nihayetlenir. Bu 1.Balkan savaşı'nın sonu olduğu kadar, ağır şartlarıyla Osmanlı için de tam bir yıkım demektir. Midye – Enez hattının kuzeyinde kalan tüm topraklar Osmanlı'dan alınmıştır. Bu Kırklareli ve Edirne'nin Bulgaristan'a dahil olması demekti…
Arnavutluk bağımsızlığını ilan ederken, Balkanlardaki Sırbistan ile de sınırımız kalmamış, topraklarını devasa büyüten Bulgaristan Kavala-Dedeağaç üzerinden Ege'ye açılmıştır.