Makale Dizini

1. Balkan Savaşında Osmanlı Rumeli birliklerinde görev yapan ve öne çıkan komutanlar ile yöneticiler
Sultan V. Mehmed Reşad
V. Mehmed Reşad
 
Nâzım Paşa
Nâzım Paşa
Halepli Zeki Paşa
Zeki Paşa, Ocak 1918
 
Esat Paşa
Mehmet Esat Bülkat
Kölemen Abdullah Paşa
Kölemen Abdullah Paşa, 1912
 
Ali Rıza Paşa
Ali Rıza Paşa
Hasan Tahsin Paşa
Hasan Tahsin Paşa
 
Mahmud Muhtar Paşa
Mahmud Muhtar Paşa
Mehmed Şükrü Paşa
Mehmed Şükrü Paşa
 
Abuk Ahmet Paşa
Abuk Ahmet Paşa
Rauf Orbay
Hüseyin Rauf Orbay
 
Esad Paşa Toptani
Esad Paşa Toptani
Ahmed İzzed Paşa
Ahmed İzzed Paşa

V. Mehmed Reşad

V. Mehmed Reşad
V. Mehmed, 1868
Hüküm süresi 27 Mayıs 1909 – 3 Temmuz 1918
Önce gelen II. Abdülhamid
Sonra gelen VI. Mehmed
Hanedan Osmanlı Hanedanı
Babası Abdülmecid
Annesi Gülcemal Kadın Efendi
Doğum 2 Kasım 1844
İstanbul
Ölüm 3 Temmuz 1918 (73 yaşında)
İstanbul
İmza
V. Mehmed Reşad tuğrası
Dini Sünni İslam

Saltanattan önceki yaşamı

II. Mahmud'un torunudur. 18 oğlu ve 24 kızı olan Sultan Abdülmecid'in yaş sırasına göre üçüncü oğluydu. Annesi Gülcemal Kadın Efendi'dir. Eski Çırağan Sarayı'nda doğdu. Annesi Gülcemal Kadın Efendi veremden öldüğü zaman Mehmed Reşat 7 yaşındaydı. Çocukluğu, padişah olan babasının yanında geçti. Eğitimine fazla önem verilmedi. Babası ve amcası Sultan Abdülaziz saltanat yıllarında özgür ve rahat bir şehzadelik yaptı. 1872'de başkadını olan Kamures ile "izdivaç" yapıp , "aile" kuran Osmanlı şehzadeleri arasına girdi. 1876-1909 ağabeyi II. Abdülhamid döneminde, veliahtlık yapmasına rağmen, Dolmabahçe Sarayı'nın Veliahtlık Dairesinde kapalı hayat yaşamak zorunda kaldı. Veliaht olduğu için devamlı kontrol altında tutuluyordu. Seyrek olarak Balmumcu Çiftliği'ne gitmesine izin verilmekteydi. Ama başkalarıyla görüşmesi ve İstanbul'da gezinmesi yasaklanmıştı. Gözlerinin mavi olduğu Mehmed Reşat'ın kendine nazar değdireceğinden korkan ağabeyi II. Abdülhamid onunla karşı karşıya görüşmekten kaçınmış olduğu belirtilmektedir. Günlerini haremde geçirir; Dürr-i And, Mihr-engiz adlı kadinefendileri ve Ziyaeddin, Necmeddin, Ömer Hilmi adlı şehzadeleriyle ilgilenip eğlenirdi. Fars edebiyatına, Mevlevilik konularına ve özellikle Mesnevi'ye yakın ilgisi vardı ve şiir ve diğer kitaplar da okurdu.

1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra veliaht olarak protokole göre "Devletû Necabetû Veliahd-ı Saltanat Reşat Efendi Hazretleri" şeref adını kullanarak törenlere iştirak etmeye başladı. Halk arasında güler yüzü ve sıcak bakışı ile sempati topladı. Onun bu makam teşebbüsünden hoşlanmayan ve oyuna geldiğini fark eden ağabeyi II. Abdülhamid'in verdiği bir Yıldız Sarayı davetinde onun yakasından tutup "Bu işler senin başının altından çıkıyor" dediği belgelenmiştir.



Saltanatı

V. Mehmed'in bir portresi V. Mehmed'in bir portresi
31 Mart Olayı ardından 1909'da, II. Abdülhamid Meclis-i Milli tarafından tahttan indirildi ve 65 yaşında olan Veliaht Reşad Efendi İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin desteğiyle tahta çıkartıldı. Saltanat adı olarak, asıl adı olan "Reşad" değil, "Mehmed" adının kullanması kararlaştırıldı. Bu isim değişikliği ayandan Ferik Sami Paşa önerisiyle yapıldı ve gerekçesinin Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'a ordusuyla girişi ile Hareket Ordusu'nun İstanbul'a gelişi arasında bir bağlantı kurmak olduğu belirtilmektedir. Padişahlığa Meclis-i Milli kararıyla gelmesine rağmen, Osmanlı Hanedanı'nın "ekber evladı" olması ile de padişahlığı hakkı bulunmaktaydı.

Cülus töreni Beyazıt'ta bulunan Harbiye Nezareti binasında yapıldı. Bu tören için yeni padişah Dolmabahçe Sarayı'nda Sirkeci'ye kadar "İhsaniye" istimbotuna binip gitti. Bu deniz yolculuğu sırasında donanma gemilerinden yapılan şeref top atışları onu korkuttu. Sirkeci'den Beyazıt'a saltanat arabası ile çıkarken yolun iki tarafında dizili İstanbullular tarafından coşkunlukla alkışlandı. Biat duasından sonra yaptığı konuşmada


Hürriyetin ilk padişahı benim ve bunda müftehirim.

demiş ve bundan sonra "Meşrutiyet Padişahı" olarak anılmaya başlanmıştır. 5 Mayıs 1909'da II. Abdülhamid'in son sadrazamı olan Ahmed Tevfik Paşa İttihad ve Terakki Cemiyeti üyelerinin zorlamaları ile istifa etti ve yeni hükümet Hüseyin Hilmi Paşa sadrazamlığı altında kuruldu.

10 Mayıs 1909 günü V. Mehmed için Eyüp'te kılıç alayı yapıldı. Padişah Dolmabahçe'den "Söğütlü" yatına bindi ve Boğaz ve Haliç üzerinden denizden Eyüp'e gitti. Eyüp Türbesi'nde Şeyhülislam Sahip Efendi ve Konya Mevlevi Dergahı Postnişini Abdülhalim Efendi tarafından Sultan Osman'ın kılıcını kuşandı. Sonra saltanat arabasına binen V. Mehmed Fatih Camii'nde Fatih türbesini ziyaret etti. Sonra yine saltanat arabası ile Dolmabahçe Sarayı'na döndü. Özellikle II. Abdülhamid'in uzun saltanat yıllarında İstanbul'un sokaklarında padişahın görünmemesi dolaysıyla yeni padişahın şehir içinde araba seyahati ve herkesi güler bir yüz ile selamlaması, yadırganmakla beraber, İstanbul halkı arasında büyük heyecan yarattı.

Padişah olarak ilk icraatlarının başında ikamet sarayının ve Cuma alaylarının değiştirilmesi oldu. Abdülhamid'in ikamet sarayı olan Yıldız Sarayı'ndan ayrıldı ve Dolmabahçe Sarayı'na yerleşti. Fakat Dolmabahçe Sarayı eski ve bakımsızdı. Saray çok ayrıntılı onarımdan geçirildi; saraydaki bütün odalar, bodrum katı dahil olmak üzere tamir edilip uygun bir hale getirildi ve elektrik ve kalorifer tesisleri yapıldı. Fakat Sultan Mehmed Reşat gaz lambasını elektriğe ve soba ile ısınmayı kalorifere tercih ettiği için kurulan yeni tesisat kullanılmadı. Haftalık Cuma alayı semtin değişik camilerinde yapılmaya başlandı. Bu nedenle Abdülhamid döneminde kullanılmaması dolayısıyla İstabl-i Amire'de çürüyen landolar ve saltanat arabaları onarıldı; şehir yollarına alışık yeni atlar satın alındı; seyis ve arabacılara yeni sırmalı üniformalar hazırlandı. Kortej protokolü sorunlarına çare olarak bu alaylarda padişahın yanına en kıdemli asker Ahmet Muhtar Paşa'nın oturtulmaya başlandı.

V. Mehmed'in bir portresi V. Mehmed'in bir portresi
Sultan II. Abdülhamid'in padişahlığı sırasında hapis hayatı yaşadığı için devlet işlerinde tecrübe edinememişti ve yaşı da 65'e gelmişti. Zaten yumuşak huylu ve zayıf iradeliydi. Bu nedenlerle padişahlığı sırasında devlet yönetimi daha çok İttihat ve Terakki Partisi'nin genç ve dinamik ileri gelenlerinden Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa'nın elinde kaldı. Bu liderlerin yeni padişahı çok sevdikleri gösterileri yapılmaktaydı. Piyasaya onun adını taşıyan "Reşat Altını" sürüldü. Birçok İstanbul semtine, Anadolu kasaba ve köylerine "Reşadiye" adı verildi. V. Mehmet'in ilk saltanat günlerinde adi suçluların ve özellikle 31 Mart Olayı ile ilişkili ve İttihad ve Terakki Partisi aleyhtarı siyasi suçluların kentin meydanlarında asılmalarına onay vermeyeceğini mabeyn üyelerine ısrarla bildirmesine rağmen sonunda iktidarda bulunan İttihat ve Terakki Fırkası idarecilerinin ısrarlarına karşı gelemeyip bunlara onay vermek zorunda kaldı. Şehir halkı meydanlarda kurulan darağaçlarda asılan suçluların cesetleri İstanbul'da olağan görüntüler haline geldi. Bu icraat, Mehmed Reşat'ın saltanat döneminde gayet çok sayıda kanun, kararname ve irade-i saniyeye hiçbir itiraz şerhi koymadan ve hatta farkına varmaksızın onay vermesinin baş örneklerinden biri oldu.

29 Aralık 1909'da devlet idaresini yüklenen ama İttihat ve Terakki Fırkası'nın üyelerinin bu devlet işlerine devamlı karışmalarından hiç hoşlanmayan Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa istifa etti. Yerine Roma Sefiri olan İbrahim Hakkı Paşa göreve atandı ve 12 Ocak 1910'da yeni hükümetini kurdu. Bu hükümetin daha serbest olacağı beklenmekteydi; ama çok geçmeden kabine İttihat ve Terakki Fırkası liderleri, ordu ve Harp Nazırı olan Mahmud Şevket Paşa'nın etkisi altına girdi.

1910'da bir sıra kayda değer olay ortaya çıktı. 19 Ocak 1910 günü o zaman Meclis-i Mebusan binası olan Çırağan Sarayı, çatı katındaki kalorifer bacasından çıkan bir yangından sonra 5 saat içinde dört duvar haline dönüştü. Amcası Abdülaziz tarafından yaptırıldığı için V. Mehmed'in bu sarayı sevmediği ve içinde oturmak istemediği ve bu nedenle bu yangına üzülmediği bildirilmiştir. Aynı yıl "1910 Arnavutluk İsyanı" çıktı ve bu ayaklanma 1 Ocak 1911'de üzerine gönderilen Harbiye Nazırı Memduh Şevket Paşa komutasındaki güçler tarafından bastırıldı. 1908'de Girit Parlamentosu üyelerinin başbakanın tatilde olmasını ve Osmanlı İkinci Meşrutiyet kurulmasını fırsat bilerek Yunanistan'la birleşme oyu vermelerinden sonra, 1910'da Yunan kralına bağlılık yemini vermeleri Osmanlı devletine ve V. Mehmed'e bağlı olmaları gerekmesi sorununu yeniden depreştirdi. Kozmopolit Efendi'nin sahibi ve Ahmed Samim Bey'in başyazarı olarak çıkarılan "Sada-yı Millet" gazetesinin Patrikhane lehine çalıştığı söylentileri yayılması üzerine, 9 Haziran 1910'da Ahmed Samim Bey bir suikasta hedef olarak Bahçekapı'da vurulup öldürüldü. Mayıs ve Haziran ayları boyunca devlet erkanı; meclis ve ayan üyeleri; yabancı elçilerle ile alafranga tertipli ve müzikli bir seri (örneğin Tokatlıyan Oteli, Beylerbeyi Sarayı, Dolmabahçe Sarayı'nda) ziyafet ve şölene katıldı.

6 Şubat 1911'de devlet idaresinin merkezi olan Bâb-ı Âli'de yangın çıktı, Sadrazamlık ile Hariciye Nezareti daireleri kurtulup. Şura-yı Devlet, Dahiliye Nezareti, Mektübcu, Teşrifatçı, Beylikçi, Sadaret Kalemi daireleri ile Vak’anüvis daireleri tamamen yandı. Çırağan Sarayı yangına üzülmeyen V. Mehmed'in bu yangına çok fazla üzüldüğü belirtilmektedir. 1911 yılı içinde V. Mehmed eski Fransız imparatoriçesi olan Eugenie'nin ve yazar Pierre Loti'nin ziyaretlerini kabul etti. 5 Haziran 1911 günü Sultan V. Mehmet denizden "Barbaros" zırhlısı ile Rumeli gezisine başladı. Selanik, Üsküp ve Priştina'yı ziyaret etti. Kosova'da bulunan ceddi I. Murad'ın türbesi olan Meşhed-i Hüdevandigar'da 100.000 kişinin katıldığı bir cemaatle cuma namazı kıldı. 26 Haziran'da İstanbul'a döndü.

Trablusgarp Savaşı

Posta pulu, 1914 Posta pulu, 1914
Tek bir ülke olarak birleşmekte diğer Avrupa ülkelerine göre geç kalan İtalya, sömürgecilik yarışına katılarak Kuzey Afrika'da Osmanlılara ait olan Trablusgarp'ı ele geçirmek istedi. Avrupalı devletlerin de desteğini alan İtalya, Osmanlı Devleti'ne bir ültimatom vererek, Trablusgarp'ın kendisine bırakılmasını istedi. İtalyanların bu isteği reddedilince Trablusgarp ve Bingazi işgal edildi (1911).

29 Eylül 1911'de Trablusgarp'in İtalyanlarca işgali üzerine sadrazam İbrahim Hakkı Paşa hükümeti istifa etti. Ortaya çıkan kabine krizinde, Meclisteki İttihat ve Terakki Partisi grubunun desteğiyle sekizinci kez Mehmed Said Paşa sadrazamlığa getirildi. Ama İbrahim Hakkı Paşa ve kabinesi üyelerinin Divan-ı Ali'de yargılanmaları sorunu Meclis-i Mebusan'ı karıştırdı. İttihat-ı Terakki Partisi bu yargılamayı istememekteydi. Hükümet ile Meclis arasında anlaşmazlık çıktı. Mehmet Said Paşa hükümeti 30 Aralık'ta istifa edip yeniden sadrazam tayin edilip hükümetini yeniledi. İttihat ve Terakki Partisi bu anlaşmazlığı çözmek yolu olarak Kanun-i Esası'nın padişaha verdiği Meclis'-i Mebusan'ı kapatması yetkisini kullanmaya V. Mehmed'i zorladı ve 18 Ocak 1912'de Meclis-i Mebusan kapatıldı ve İstanbul'da sıkıyönetim ilan edildi.

Temmuz 1912'de İtalya Osmanlı Devleti'ni barışa zorlamak için Çanakkale'de Osmanlı istihkamlarını denizden topa tuttular. Ayrıca Ege Denizi'ndeki 12 adaya asker çıkardılar. Mustafa Kemal ve Enver Bey Trablusgarp'a geçerek Derne ve Tobruk'da önemli direniş hatları oluşturdular.

Balkan Savaşlarının başlaması üzerine İtalyanlarla barış imzalandı ve Trablusgarp Savaşı sona erdi. Yapılan Uşi Antlaşması'na göre Trablusgarp ve Bingazi İtalya'ya verildi. 12 ada Yunanistan'ın işgal etmemesi için geri verilmek üzere İtalya'da bırakıldı.

1912 Arnavutluk Ayaklanması, "Halaskaran Zabıtan" ve 1912 hükümet buhranı

Hintliler için üretilen tekstil ürünlerinde Sultan Mehmet, 1900-1920 arası
Hintliler için üretilen tekstil
ürünlerinde Sultan Mehmed,
1900-1920 arası
18 Ocak 1912'de kapatılan Meclis-i Mebusan için yapılan seçimler ve Nisan 1912'de seçilen mebuslar İttihat ve Terrakki Partisi aleyhtarları tarafından tenkit edildi ve "Sopalı Seçim" olarak isimlendirildi. Partinin orduyu kullanarak bazı bölgelerde halkın tepkisine karşı geldiği iddia edildi. Hükümet İtalya'nın Arnavutluk'a da gözlerini diktiğini bildiği için Arnavutluk'a yeni ordu birlikleri göndermişti. Arnavutluk'ta ordu komutanı olan İsmail Fazıl Paşa komutasındaki birliklerden şikayetler gelmeye başladı. Arnavutluk'ta Priştineli Hasan ve diğer bir iki adayın mebus çıkarılmaması için yapılan müdahalelerin 1912 Arnavutluk Ayaklanmasına baş sebep olduğu ifade edilmiştir.

Bunu bahane bulan muhalif Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın önemli üyesi Dr.Rıza Nur'un Arnavutluk'ta bir yeni ayaklanma çıkması için isyanın liderlerinden olan ve Sinop'ta sürgünde bulunan Yakova'lı Rıza ile anlaşmış ve kışkırtıcılık yapmış olduğu belirtilmektedir. İsyancı Arnavutların liderleri Priştineli Hasan, Yakovalı Rıza, Necip Dirağa, ve İsa Bolatın idi ve İstanbul ile irtibatı Rıza Nur sağlıyordu. Bu isyancılar yayınladıkları bir beyanname ile istediklerini yeni kabinenin düşürülmesi, Meclis-i Mebusan'ın tekrar feshi ve seçimlerin yenilenmesi, askeri hizmetlerin mahalli olması, memurların Arnavutçayı bilmeleri veya Arnavutlardan tayini olarak ilan ettiler. Bu Arnavutluk'ta hükümetin otoritesini sarstı.

22 Haziran 1912'de isyan devam etmekte iken yüzbaşı rütbeli Tayyar Bey ve Mümtaz Bey ; teğmen rütbeli Tahsin Bey, Çelâl Bey, Kasım Bey, Melek Fraseri Bey, Nafiz Bey ve Hamza Bey, 1909'da II. Meşrutiyet'in ilanı sırasında Resneli Niyazi'nin dağa çıkmasının benzeri olarak, Manastır'da dağa çıktılar. Hükümet olayların yatıştırılması ve bastırılması için tedbirler almaya çalıştı. İttihat ve Terakki Partisi genel kâtibi Eyüp Sabri Bey ve Ömer Naci Bey bu dağa çıkma olay yerine gitti ama ekstradan Şehabettin Bey komutası da bir askeri birlik de gönderildi. Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa'nın bu olayları askeri tedbirlerle bastırma isteği olmadığı dağa çıkan isyancılara anlatılıp onları isyan yerine politik yollar kullanılmaları inandırıldı.

Arnavut isyan sırasında, İstanbul'daki siyasî muhalefetle ve ordu içinde "Haleskeran Zabitler" adı verilen bir grup arasındaki ilişkiler ortaya çıkmıştı. Bu muhalif ordu grubu Selanik'te Galip Paşa ve İtalya'ya karşı İzmir'de toplanan birlikler içinde bir tabur kumandanı olan Hüseyin Avni Bey'in öncülükleri altında idi. Böylece, Balkanlar ve özellikle Arnavutluk'ta ve İzmir'de yığılmış olan kıtaların subayları, İttihat ve Terakki Partisi aleyhinde siyasi baskıya giriştiler. "Haleskeran Zabitler" adına Bostancı'da bir toplantı yapıldı . Bu toplantıya Ferid Paşa, Suphi Paşa ve Zeki Paşa güya aracı olarak katıldı. Melamiler Şeyhi Terlikçi Salih Efendi gibi Hürriyet ve İtilaf Partisi elemanları da toplantıda bulundular. Bu toplantı Halâskâran Grubu bir beyanname yayımladı. Bu beyannamede hükümetin istifası istenmekteydi. Ama ayrıca Meclis-i Mebusan Başkanı Halil Bey'in evine hükümetin düşmesini sağlaması için bir gizli tehdit mektup da gönderildi.

Hükümette bulunan Harbiye Nazırı ve Bahriye Nazırı'nın istifaları üzerine 16 Temmuz 1912'de Mehmet Said Paşa sadrazamlıktan istifa etti. Yerine en kıdemli müşir ve çok saygın bir asker olan Ahmed Muhtar Paşa "Büyük Kabine" adı verilen yeni bir hükümet oluşturdu. Bu kabine içinde eski sadrazamlardan Kıbrıslı Mehmed Kâmil Paşa, Hüseyin Hilmi Paşa, Avlonyalı Mehmed Ferid Paşa bulunmakta ve Bahriye Nazırı olarak da sadrazamın oğlu olan Mahmud Muhtar Paşa bulunmaktaydı.

Bu hükümet partiler ve siyasal görüşler üstü bir politika uygulamayı hedeflenmişti. Ama Balkan Savaşı çıkması dolaysıyla bu hedefine yetişmede başarılı olamadı. Balkan Savaşları'nın çıkması üzerine Ahmed Muhtar Paşa'nın önerisiyle 5 Ağustos 1912'de 4. Meclis-i Mebusan dağıtıldı. Sıkıyönetim ilan edildi. 29 Ekim 1912'de de Ahmed Muhtar Paşa sadrazamlık görevinden istifa etti. Yerine dördüncü kez Kıbrıslı Mehmed Kâmil Paşa sadrazamlığa getirildi.

I. Balkan Savaşı

Bağımsızlıklarını kazandıktan sonra Osmanlı Devleti'ni Balkanlardan çıkarmak isteyen Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ Trablusgarp Savaşı'yla uğraşan Osmanlı Devleti'ne savaş açtılar.

Rusya'nın saldırmama garantisine güvenen Osmanlı İmparatorluğu ordularını terhis etmişti.

I. Balkan Savaşı sırasında birçok cephede birden savaşmak zorunda kalan Osmanlı Devleti ağır yenilgiler aldı. Bulgarlar Çatalca'ya kadar ilerlediler, Yunanlar Selanik'i işgal etti. Bu olaylardan faydalanan Arnavutluk da bağımsızlığını ilan etti.

II. Balkan Savaşı

Osmanlı Devleti'nden aldıkları toprakların kendi aralarında paylaşırken anlaşmazlık içerisine girdiler. Sırbistan, Yunanistan ve Romanya, Bulgaristan'a karşı savaşa başladı. Osmanlı Devleti bu fırsattan yararlanarak Bulgaristan'a savaş ilan etti. Osmanlı ordusu tarihi şehir Edirne'yi kurtardıktan sonra Meriç'e kadar ilerledi ancak, Avrupalı devletlerin müdahalesi ihtimaline karşı daha fazla ileri gitmedi. II. Balkan Savaşı sonunda yapılan İstanbul Antlaşması ile Edirne ve Kırklareli Osmanlı Devleti'ne geri verildi. Kavala ve Dedeağaç ise Bulgaristan'da kaldı. İki devlet arasında Meriç Nehri sınır oldu

1913'te siyasi gelişmeler

V. Mehmed Selanik ziyaretinde tören kıt'asını selamlıyor V. Mehmed Selanik ziyaretinde tören
kıt'asını selamlıyor
23 Ocak 1913'te İttihat ve Terakki Fırkası ileri gelen ismi olan Binbaşı Enver öncülüğündeki Yakup Cemil ve adamlarından bir İttihat ve Terakki Partisi fedai grubu Bâb-ı Âli'de bakanlar kurulu toplantısını bastı. Bu baskın sırasında Harbiye Nazırı Nâzım Paşa öldürüldü. Daha sonra Sadrazam Kamil Paşa makamına giden baskıncılar, onun başına tabanca dayayarak istifaya zorladılar. Yerine İttihat ve Terakki Partisi'nin baș adamı olan Mahmut Şevket Paşa sadrazam oldu. Bâb-ı Âli Baskını olarak anılan bu olaydan sonra muhalefet şiddetli polis baskısıyla etkisiz hale getirildi. . Kâmil Paşa hükümetinin maliye ve dahiliye nazırları tutuklandı. En büyük muhalefet partisi olan Hürriyet ve İtilaf Partisi'nin liderlerinin birçoğu yurt dışına kaçtılar. Muhalefet gazeteleri kapatıldı. Mart 1913 Ahrar Partisi lideri olan Prens Sabahaddin'e yakın bazı kişilerin içinde yer aldığı bir hükümet darbesi girişimi de ortaya çıkartıldı. Bu olay üzerine Ahrar Partisi liderleri Prens Sabahaddin ve Dr. Nihat Reşat da yurt dışına kaçtılar.

11 Haziran 1913'te Sadrazam Mahmut Şevket Paşa'nın Beyazıt Meydanı'nda makam otomobilinin içindeyken uğradığı silahlı suikast sonucunda hayatını kaybetmesi, İttihat ve Terakki Partisi'ne muhalefetin tamamen ezilmesine vesile oldu. Yurt dışında bulunan muhalefet liderlerinin çoğu gıyaben idama mahkûm edildi. Basın ve siyaset dünyasında İttihat ve Terakki Partisi aleyhtarı olarak tanınan 322 kişi Sinop'a sürüldüler.

I. Dünya Savaşı

Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı'na Almanya'nın yanında katıldı. Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı'nda birçok cephede savaştı. Çanakkale Savaşı'nda önemli bir direniş gösteren Osmanlı Devleti, tüm olumsuz şartlara rağmen, düşman donanmasının boğazlardan geçmesine izin vermedi. Osmanlı birliklerinin kazandığı yerel başarılar sonuca etki etmedi.

Ölümü

Mehmed Reşat'ın saltanatı 9 yıl sürdü. 3 Temmuz 1918 tarihinde kalp yetmezliğinden vefat etti. Sağlığında mimar Kemalettin Bey'e yaptırdığı Eyüp'teki Sultan Reşat Türbesi'nde yatmaktadır.

Ailesi

Eşleri
  • Kam-res Baş Kadın Efendi
  • Dürr-i And İkinci Kadın Efendi
  • Mihr-engiz İkinci Kadın Efendi
  • Naz-perver Üçüncü Kadın Efendi
  • Dil-firib Dördüncü Kadın Efendi
Erkek çocukları
  • Şehzade Mehmed Ziyaeddin Efendi
  • Şehzade Mehmed Necmettin Efendi
  • Şehzade Ömer Hilmi Efendi

Sultan V. Mehmed, Alman imparatoru II. Wilhelm'i İstanbul'da karşılaması. Sultan V. Mehmed'in solunda Osmanlı'nın Berlin büyükelçisi Hakkı Paşa bulunmaktadır.
Sultan V. Mehmed'in, Alman imparatoru II. Wilhelm'i İstanbul'da karşılaması. Sultan V. Mehmed'in solunda Osmanlı'nın Berlin büyükelçisi Hakkı Paşa bulunmaktadır.
V. Mehmed'in Almanya imparatoru kayser II. Wilhelm'le resmi
V. Mehmed'in Almanya imparatoru kayser II. Wilhelm'le resmi
İttifak devletleri liderlerini gösteren Alman kartpostalı. Ortada V. Mehmed
İttifak devletleri liderlerini gösteren Alman kartpostalı. Ortada V. Mehmed
V. Mehmed'in Almanya imparatoru kayser II. Wilhelm'le resmi
V. Mehmed'in Almanya imparatoru kayser II. Wilhelm'le resmi
İttifak devletleri liderlerini gösteren Alman kartpostalı. Almanya, Osmanlı, Bulgaristan, Avusturya-Macaristan
İttifak devletleri liderlerini gösteren Alman kartpostalı. Almanya, Osmanlı, Bulgaristan, Avusturya-Macaristan
 

Nâzım Paşa Nâzım Paşa
Nâzım Paşa (ö. 23 Ocak 1913), Osmanlı İmparatorluğu'nun 8 Ocak 1912-23 Ocak 1913 tarihleri arasındaki Harbiye Nazırı idi.

Osmanlı Ordusu'na başkomutanlık ettiği I. Balkan Savaşı başarısızlıkla sonuçlandı. Başarısızlığının en önemli sebebi de Nâzım Paşa'nın Colmar von der Goltz tarafından hazırlanan gerçekçi nitelikte ve stratejik savunma prensibini benimsemiş Osmanlı harekat planlarının selefi Ahmet İzzet Paşa'nın aksine reddi ve seferberlikte dahil savaşa hazırlıkta pek çok konuda yaptğı ihmallerdir. Reddedilen planda Osmanlı ordusu Makedonya'da savunma halinde kalacak ve eğer gerekirse aşamalı olarak düşmana kayıp verdire verdire gücünü kıra kıra Arnavutluk'a çekilecekti.

Nâzım Paşa Nâzım Paşa
Stratejik savunma üstüne konulu bu taktik uyarınca esas bu savaşı etkileyecek muharebeler Trakya'da Bulgaristan Krallığı ordusuna karşı yapılacak ve Bulgar ordusu durdurulup Trakya-Rumeli hattındaki yollar da en iyi şekilde korunacaktı. Ancak bundan sonra bir ilerleme söz konusu olacaktı. Oysa ki Nâzım Paşa'nın planına göre önce Sırplar üzerine yürünüp Sırp ordusu yenilecek ardından Yunan ve Bulgar Ordularına ani hücumlarla saldırılıp durdurulacak ve bu devletlerin ülkelerinin birinin veya birkaçının üzerine yürünmeye başlandığında onları koruyan büyük devletler (İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya-Macaristan, Prusya) 1897 Osmanlı-Yunan Savaşındaki gibi Osmanlı ilerlemesini durdurmak için diplomatik müdahalede bulunacak ve sonuçta Osmanlı İmparatorluğu toprak kaybına uğramadan aksine belki minik toprak kazançları ile bu savaşı sonlandıracaktı.

Fransız Le Petit Journal'ın ilk sayfasında yer alan Nâzım Paşa'nın öldürülüşü illüstrasyonu.
Fransız Le Petit Journal'ın
ilk sayfasında yer alan Nâzım Paşa'nın
öldürülüşü illüstrasyonu.
Ancak bu plan başarısız olmaya mahkumdu zira Osmanlı devleti seferberliğini tamamlayamamış ve savaş öncesi ağır hatalar yapmıştı. Ordular hedeflenen sayının çok altındaydı, donanma ve kuvvetler dağınık konumdaydı. Asker eğitimsiz haldeydi buna karşın geçen zamanda Balkan devletleri Osmanlının aksine ordu ve donanmalarını iyi şekilde güçlendirmişlerdi. Ayrıca Nâzım Paşa Sırpların gücünü ya hafife almış veya istihbarat hatası ile yanılgıya düşmüştü. Savunma planlarının aksine Ferdinand Foch tarafından geliştirilen Fransız saldırı doktrinini benimseyip buna göre seferberlik doğru düzgün tamamlanmadan orduyu doğrudan saldırıya yönlendirmek Kumanova Muharebesi, Kırkkilise (Lozengrad) Muharebesi gibi bu amaçla yapılan, düşmana cepheden saldırıyı öngören muharebeler Osmanlı için yıkım olmuştur.

Bu başarısızlıktan sonra 23 Ocak 1913 tarihinde Sadrazam Kâmil Paşa'nın hükümetine karşı İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından düzenlenen Bâb-ı Âli Baskını sırasında vurularak öldürüldü.
1. Çatalca Savaşı sonrası Nazım Paşa, Reşid Paşa ve Ali Rıza Bey, Playa köyünde mütareke görüşmelerinde
1. Çatalca Savaşı sonrası Nazım Paşa, Reşid Paşa ve Ali Rıza Bey, Playa köyünde mütareke görüşmelerinde
Çatalca Geçici Ateşkes antlaşmasının imzalanması sahnesi
Çatalca Geçici Ateşkes antlaşmasının imzalanması sahnesi
Nazım Paşa ateşkesi imzaladıktan sonra
Nazım Paşa ateşkesi imzaladıktan sonra
General Savof, iki yardımcısı ve Nazım Paşa
General Savof, iki yardımcısı ve Nazım Paşa
Çatalca'da ateşkes imzalandıktan sonra
Çatalca'da ateşkes imzalandıktan sonra
Ateşkesi imzalayan Bulgar ve Türk heyeti
Ateşkesi imzalayan Bulgar ve Türk heyeti
21 Kasım 1912
Ateşkesi imzalayan Bulgar ve Türk heyeti
Ateşkesi imzalayan Bulgar ve Türk heyeti
21 Kasım 1912
Ateşkesi imzalayan Bulgar ve Türk heyeti
Ateşkesi imzalayan Bulgar ve Türk heyeti
21 Kasım 1912
Ateşkesi imzalayan Bulgar ve Türk heyeti
Ateşkesi imzalayan Bulgar ve Türk heyeti
21 Kasım 1912
 

Halepli Zeki Paşa

Zeki Paşa, Ocak 1918
Zeki Paşa, Ocak 1918
Takma adı Halepli Zeki
Doğum 1862 Halep
Ölüm 1943 İstanbul
Hizmet yılları 1883–1923
Rütbesi Müşir
Komuta ettiği Vardar Ordusu, 2. Ordu, 4. Ordu
Savaşları/Çatışmaları 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı
Trablusgarp Savaşı
Balkan Savaşları
I. Dünya Savaşı
Sonraki işi Berlin'de Sultan V. Mehmet'in özel temsilcisi
Halepli Zeki Paşa, Zeki Baraz Kolaç (Kılıçoğlu) veya Zeki Kolaç (d.1862 Halep - ö. 1943 İstanbul) ) veya Mehmet Zeki Baraz Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Ordusu'nun Balkanlar'da görevli Müşir'idir.

1883 yılında Harbiye'den süvari subayı olarak mezun oldu. 1886'da Erkan-ı Harb subayı olarak ordu saflarına katıldı. 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'na katıldı. Balkan Savaşı sırasında Vardar Ordusu komutanlığı yaptı.

Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasından önce Şam'da 2. Ordu müfettişi olarak görev yapıyordu. Büyük harbin başlamasıyla 2. Ordu Müfettişliği, 4. Ordu adı altında yeniden kurulunca, bu ordunun komutanlığına Eylül 1914'de atandı.

Başkomutanlık Vekaletinin Kanal Seferi'ne karşı çıktığı için görevden alındı ve yerine Bahriye Nazırı Cemal Paşa 18 Kasım 1914'de atandı.

Ekim 1914'de savaşın sonuna kadar Berlin'de Sultan'ın özel temsilcisi olarak görev yaptı.




















Mehmet Esat Bülkat

Mehmet Esat Bülkat
Mehmet Esat Bülkat
Doğum 18 Ekim 1862 Yanya
Ölüm 2 Kasım 1952 (90 yaşında) İstanbul
Hizmet yılları 1890 - 1919
Rütbesi Ferik
Savaşları/Çatışmaları Balkan Savaşı
I. Dünya Savaşı
Mehmet Esat Bülkat veya Esat Paşa (d. 18 Ekim 1862, Yanya - ö. 2 Kasım 1952 İstanbul) Balkan Savaşları sırasında Yanya'da gösterdiği savunma ve direnişi ile tanınan Esat Paşa, Çanakkale Savaşı'nda büyük başarı göstermiş; düşman kuvvetlerinin boğazı geçip İstanbul'a varmasını önleyen komutanlardan biri olmuştur.

Hayatı

1862'de Yanya'da dünyaya geldi. Babası, Yanya belediye başkanlarından Mehmet Emin Efendi'dir.

1890'da kurmay yüzbaşı olarak Erkan-ı Harbiye Mektebini bitirdi. Aynı yıl Almanya'ya giderek burada askeri görevlerde bulundu. Temmuz 1893'de Kıdemli Yüzbaşı olarak İstanbul'a döndü. 5 Kasım 1893'de Binbaşı oldu ve Osmanlı Ordusu'nu düzenlemekle görevli Goltz Paşa'nın yardımcılığına atandı.

Osmanlı-Yunan Savaşı çıkınca 18 Nisan 1897'de Yanya Kolordusu Kurmay Başkanlığı'na atandı. Burada gösterdiği başarıdan dolayı 31 Ocak 1898'de rütbesi Albaylığa yükseldi.

1899'da Harbiye Mektebinin ders nazırlığına, daha sonra da kurmay başkanlığına atandı. Harbiye mektebindeki hizmetlerinden dolayı 27 Kasım 1902'de Mirlivalığa ve 17 Ocak 1906'da Ferikliğe yükseltildi.

15 Temmuz 1907'de Selanik'teki 3. Ordu Komutan Yardımcılığına getirildi. 1908 devrimiyle yönetime gelenler, daha önce çok çabuk ilerleyenlerin rütbelerini 1909'da Tasfiye-i Rütep kanunuyla geri alınınca rütbesi Mirlivalığa indirildi.

1911'de Gelibolu'da 5. Nizamiye Tümeni, çok geçmeden de Tekirdağ'da 2. Kolordu ve 12 Temmuz 1911'de İşkodra Müretteb Kuvvetleri Komutanlığına atandı.

Yanya'nın Yunanlara teslimi, Yunanistan Krallığı veliahttı Konstantin'e kılıcı teslim eden Esat Paşa (21 Şubat 1913)
Yanya'nın Yunanlara teslimi, Yunanistan
Krallığı veliahttı Konstantin'e kılıcı
teslim eden Esat Paşa
(21 Şubat 1913)
İtalya'nın savaş ilan etmesi üzerine 16 Eylül 1911'de Yanya Bağımsız Tümen Komutanı ve seferberlik projesi gereği olarak 10 Ekim 1911'de Yanya Kolordusu komutanı oldu. Balkan Savaşları'nda 5 Mart 1913'e kadar Yanya ve civarını üstün düşman kuvvetlerine karşı savunarak büyük bir kahramanlık gösterdi.

16 Ocak 1913'de Tekirdağ'da 3. Kolordu Komutanlığına ve I. Dünya Savaşı'nda Gelibolu Yarımadasında 3. Kolordu ve Arıburnu Kuzey Grubu Komutanlığına atandı. Burada Çanakkale Boğazı'nın kilidi sayılan Conkbayırı'nı düşman kuvvetlerine karşı büyük fedakarlıklara katlanarak savundu. Çanakkale'deki hizmetlerine ödül olarak 15 Eylül 1915'de rütbesi tekrar Ferikliğe yükseltildi.

Goltz Paşanın Bağdat Komutanlığı'na gitmesi üzerine 3 Kasım'da 1. Ordu Komutanlığına atandı. Almanya'nın Doğu ve Batı cephelerini görmek üzere 1917'de Berlin'e gitti ve burada incelemelerde bulundu.

Yurda dönünce 21 Şubat 1918'de Bandırma'da 5. Ordu Komutanlığı'na ve 22 Haziran'da Batum'da 3. Ordu Komutanlığı'na atandı. Bundan sonra 2. Ordu Genel Müfettişliğinden 22 Kasım 1919'da emekliğe ayrıldı. Hulusi Salih Paşa kabinesinde Bahriye Nazırlığı görevinde bulundu.

"Çanakkale Hatıraları" (4 cilt) ve "1912-1913 Balkan Harbi" adlı iki eseri vardır.

2 Kasım 1952'de İstanbul'da hayatını yitirdi. Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi.

Çanakkale Savaşı'ndaki Rolü

Esat Paşa ve II. Wilhelm (Çanakkale, Ekim 1917) Esat Paşa ve II. Wilhelm
(Çanakkale, Ekim 1917)
25 Nisan 1915'de İngiliz ve Fransız birliklerinin Seddülbahir Cephesi ve Arıburnu Cephesini açmalarıyla Çanakkale Kara Savaşları başlamış oldu. Haziran ayına kadar süren saldırılar Türk kuvvetleri tarafından karşılandı ve düşmanın geri çekilmesi sağlandı. Bunun üzerine tekrar saldırı kararı alan İtilaf Kuvvetleri Haziran ve Temmuz ayı boyunca Türk mevkilerini sürekli ateş ve bombardıman altında tuttular.

Bu sırada Gelibolu'daki savunma hattı iki kısma ayrılmıştı. Esat Paşa Arıburnu Kuzey Grubu komutanı olarak, kardeşi Vehip Paşa da Güney Grubu Komutanı sıfatıyla düşmanın kuvvetli saldırılarına karşı direniş göstermekte idi. Kuzey Grubu komutanı Esat Paşa Haziran ve Temmuz aylarında İngiliz ve Fransız birliklerinin Arıburnu'na yaptıkları taarruzlar karşısında zor şartlar altında düşmanı karşılamış ve geri püskürtmüştür.

Bundan sonra Ağustos ayında düşman kuvvetleri Conkbayırı denen mevkii üzerine harekete geçmiş ve burayı ele geçirmek için hazırlıklara başlamıştır. 6 Ağustos'ta başlayan düşman taarruzu Conkbayırı'nı korumakla görevli Esat Paşa emrindeki Türk kuvvetleri tarafından karşılanmış ve düşman yenilgiye uğratılmıştır .

Ağustos sonuna kadar devam eden savaşlar sonunda İtilaf Kuvvetleri mevki yönünden çok önemli olan Conkbayırı'nı ele geçirememiş ve Çanakkale'den geçerek İstanbul'u işgal etme emelleri suya düşmüştür. Özellikle Conkbayırı savaşlarında büyük kahramanlık gösteren Esat Paşa, Mustafa Kemal Atatürk'ün de bu bölgede Anafartalar Cephesi'nde zafer kazanmasında büyük paya sahiptir. Çünkü Mustafa Kemal'in Anafartalar Kumandanlığına atanmasını sağlamış ve onun burada yeteneğinin görülmesi ve dünyaca tanınan bir asker olması bu sayede mümkün olmuştur. Esat Paşa, İtilaf Kuvvetlerinin Çanakkale Boğazını geçerek İstanbul'a gelmesini önleyen üç önemli kumandandan biri olarak ortaya çıkmaktadır. Diğer iki kişi, Çanakkale Müstahkem Mevki komutanı Cevat Paşa ve Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa'dır.

Kölemen Abdullah Paşa

Kölemen Abdullah Paşa, 1912

Kölemen Abdullah Paşa, 1912
Doğum 1846 Trabzon
Ölüm 1937 İzmir
Hizmet yılları 1881-1913
Rütbesi Birinci Ferik
Komuta ettiği 4. Ordu, Anadolu Garp Ordusu, Doğu Trakya Şark Ordusu
Savaşları/Çatışmaları 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı
Balkan Savaşları
Abdullah Kölemen (d. 1846, Trabzon - ö. 1937, İzmir). Kölemen Abdullah Paşa olarak bilinir.

1846 yılında Trabzon'da doğdu. Türk Kölemenlerinden olan babası Rüstem Bey, Mısır ordusu süvari miralaylığında bulundu. Harbiye'yi bitirdikten sonra kurmay yüzbaşı olarak 1881'den itibaren orduda görev aldı, Hicaz ve Yemen'de bulundu. İstanbul'a döndüğünde Erkân-ı Harbiye Mektebi'nde hocalık yaptı, Von der Goltz Paşa'nın tercümanlığı ve yardımcılığında bulundu. Viyana askerî ataşeliği de yaptı. Anadolu'daki Ermeni isyanını bastırmakla görevlendirildi. Musul valilisi oldu. Sonraki dönemde, geçici elçilik görevleriyle birkaç kez yurt dışına gönderildi. 1904'te Mâbeyn Erkân-ı Harbiye reisi oldu ve müşir rütbesi aldı. 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanından sonra Dördüncü Ordu komutanı oldu. 1910'da rütbesi birinci ferikliğe indirildi. 1911'de birinci redif müfettişliğine getirilince istifa etti. Ancak sonra Arnavutluk'ta toplanan ordunun komutanlığına, ardından da Anadolu Garp Ordusu kumandanlığına getirildi.

Balkan Savaşı çıktığında, bu savaşa karşı olmasına rağmen, Doğu Trakya Şark Ordusu Komutanlığını istemeyerek de olsa üstlendi. Kumandanlığa atandığında, savaşın akıbetini öngören şu beyanı vermiştir:





"Balkan devletlerinden sadece Bulgaristan'la bile başa çıkacak durumda değiliz. Silahlı kuvvetlerimizin hali perişandır. Düşmanı Çatalca'da durdurabilirsek başarıdır."


Bulgar Ordusu karşısında Lüleburgaz ve Kırklareli'nde başarısızlığa uğrayarak Çatalca'ya geri çekildi ve bu başarısızlığının hemen ardından görevinden alındı ve emekliye sevk edildi.

1917 yılında anılarını bir kitap halinde yayınladı.

Mütareke döneminde 11 Kasım 1918 - 19 Aralık 1918 tarihleri arasında kurulan Tevfik Paşa hükümetinde yalnız 38 gün Harbiye Nazırlığı yaptı.

1937 yılında İzmir'de vefat etti.


Ali Rıza Paşa

Ali Rıza Paşa
Doğum 1860 İstanbul
Ölüm 1932 (62 yaşında) İstanbul
Hizmet yılları 1886-1923
Rütbesi Müşir
Komuta ettiği Garp Ordusu
Savaşları/Çatışmaları 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı
Balkan Savaşları
Ali Rıza Paşa ya da Düztaban Ali Rıza Paşa (d. 1860 - ö.1932), Osmanlı Devleti'nin son yıllarında Harbiye Nazırı ve Bahriye Nazırı, Ayan Meclisi üyesi ve 4 Ekim 1919 - 2 Mart 1920 tarihlerinde VI. Mehmet Vahdettin saltanatında ve İstanbul'un işgal altında bulunduğu dönemde sadrazamlık görevlerinde bulunmuş bir devlet adamı, Osmanlı müşiri.

Ali Rıza, 1860 yılında İstanbul'da doğdu. Jandarma Binbaşısı Tahir Efendi'nin oğludur. 1886 yılında Mekteb-i Harbiye'den mezun oldu. 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı sırasında Askeri Harekât Dairesi Müdürlüğü görevini yaptı. 1903 yılında Manastır Valiliği görevini yaparken Manastır'daki Rus konsolosunun öldürülmesi konusunda sorumlu olduğu gerekçesiyle Rusya'nın ısrarı üzerine Trablusgarp'a sürüldü.

14 Ağustos 1908'de Harbiye Nazırı oldu ama İttihat ve Terakki Partisi'nin itirazı üzerine 41 gün sonra görevden alındı. 1909 ve 1918 yıllarında iki kez Bahriye Nazırı oldu. 1912-1913 yılları arasında Balkan Savaşı'nda Garp Ordusu Başkomutanlığı yaptı. Daha sonra İstanbul'un işgal altında bulunduğu yıllarda 2 Ekim 1919 - 8 Mart 1920 tarihleri arasında beş ay yedi gün sadrazamlık yaptı. Anadolu'da gelişen Kuva-yi Milliye'cilerle anlaşmanın kaçınılmaz olduğunu görerek, Heyeti Temsiliye ile ilişki kurdu ve Salih Paşa'yı, Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek için, Amasya'ya göndererek anlaşma yollarını aradı. Kuracağı kabinede Heyeti Temsiliye'nin isteklerini dikkate alacağına söz verdi. Fakat Kuva-yi Milliye'nin yönetim gücünü eline geçirmeye ve Heyeti Temsiliye'yi kaldırma çabalarına girişti. 1920 yılında Müttefik Devletlerin baskısı karşısında istifa etmek zorunda kaldı. 1922 yılındaki Son Osmanlı kabinesinde Nafıa ve Dahiliye Nazırıydı.

1932 yılında İstanbul'da vefat etti.







Hasan Tahsin Paşa

Hasan Tahsin Paşa
Doğum 1845 Messaria
Ölüm 1918 Lozan
Hizmet yılları -1912
Rütbesi Ferik
Savaşları/Çatışmaları 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı
1. Balkan Savaşı
Selanik'teki son Osmanlı Garnizonunun başında Hasan Tahsin Paşa bulunuyordu.

Emrinde yaklaşık yirmi beş bin kişilik kuvvet vardı.

Yunan Ordusu şehre doğru ilerlerken herkes Yunan Ordusu'nun ciddi bir direnişle karşılaşacağını ve Selanik'e girmeyi başarsalar da çok ağır kayıplar vereceğini düşünüyordu.

Beş asır boyunca Türk egemenliği altında kalan Selanik'e düşman ayak basabilir miydi?

Selanik'te konuşlanmış bulunan Osmanlı birliklerinin buna asla müsaade etmeyeceği bekleniyordu.

Şehir kuşatılsa da çatışmalar günler, haftalar ve belki aylar sürecek Osmanlı ordusu Selanik'i teslim etmemek için ölüme koşacaktı.

Öyle olmadı!

Hasan Tahsin Paşa tek bir kurşun dahi atılmasına müsaade etmeden orduya istirahat emri verdi.

Hasan Tahsin Paşa Selanik'i teslim ederken
Hasan Tahsin Paşa Selanik'i teslim ederken
Şehrin yaklaşık yirmi beş kilometre dışında yer alan Modiano Köşkü'nde Yunan Kralı Yeorgios'un oğlu veliaht ve başkomutan Konstantin ile Selanik'teki Osmanlı güçlerinin komutanı Hasan Tahsin Paşa'nın temsilcisi Şefik Paşa Selanik'in teslim şartlarını görüşmeye başlamışlardı.

Ve Selanik tek bir kurşun dahi atılmadan 8 Kasım 1912 tarihinde Yunan Hâkimiyetine terkedildi.

Hasan Tahsin Paşa bir daha İstanbul'a dönemedi.

Gıyabında yapılan yargılama neticesinde ölüm cezasına çarptırıldı.

1918 yılında Lozan'da hayatını kaybetti.

Yunan Hükümeti Hasan Tahsin Paşa'ya duyduğu sevgiyi hiçbir zaman inkâr etmedi ve O'nu hiç unutmadı.

Teslimiyetin imzalandığı şimdiki Balkan Savaşları Müzesi Teslimiyetin imzalandığı şimdiki
Balkan Savaşları Müzesi
Yorgo KIRBAKİ'nin verdiği bilgiye göre kemikleri 1937'de Selanik dışındaki Trinadia mevkiindeki Arnavut mezarlığına nakledildi.

Mezarlık 1983'te istimlak edilince kemikler 23 yıl bir kutuda muhafaza edildi.

2006'da ise aynı zamanda yaveri olan ressam oğlu Kenan Mesare'nin kemikleriyle beraber Yunan Kara Kuvvetleri'ne ait bir müzenin bahçesine gömüldü.

Hasan Tahsin Paşa'nın hayatta iki torunu var. Remzi Romanos Mesare ABD'de, mimar olan Şahin Seryios Mesare ise Yunanistan'da yaşıyor.

Mahmud Muhtar Katırcıoğlu

Mahmud Muhtar Paşa
Mahmud Muhtar Paşa 1916
Doğum 1867 İstanbul
Ölüm 15 Mart 1935 İskenderiye-Napoli seferinde gemide
Rütbesi Ferik
Savaşları/Çatışmaları 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı
Trablusgarp Savaşı
1. Balkan Savaşı
1867 İstanbul'da doğmuştur, 93 Harbi Kafkas Cephesi komutanı ve sadrazam Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın oğludur. 1885'te Harbiye'ye girmiş daha sonra Almanya'ya gönderilerek 1888'de Metz Harbiyesi'ni bitirmiştir. Teğmen olarak Prusya Ordusu'nda görev almış, İstanbul'a döndüğünde Harbiye'de Erkanı Harbiye'nin Görevleri dersini okutmuştur.

1897 Osmanlı-Yunan Savaşında Albay rütbesiyle Veletsin, Çatalca ve Dömeke Savaşlarında bulunmuş, 1900 yıllarında Fransız Büyük Manevralarında Osmanlı Devleti'ni ve orduyu temsil etmiştir. Aynı yıl Piyade dairesi İkinci Başkanlığı'na getirilmiştir. 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanında sonra birinci ferik rütbesi ile Hassa Ordusu Birinci Fıkra Komutanlığına tayin edilmiş, 31 Mart Ayaklanmasının bastırılmasında başarılar göstermiştir.

17 Eylül 1909 tarihinde İzmir Valiliği'ne atanmış, 2 Ekim 1910 tarihinde Bahriye Nazırlığına getirilerek valilik görevinden ayrılmış, İbrahim Hakkı Paşa kabinesiyle birlikte nazırlık görevinden de ayrılmıştır. 1912 ortalarında babası Gazi Ahmet Muhtar Paşa kabinesinde tekrar Bahriye Nazırlığına getirilmiş, Balkan Harbinde Trakya Şark Ordusu'nun sağ taraf 3.Ordu Komutanlığında bulunmuş, yaralandığı için istifa etmek zorunda kalmıştır. 1913'te Berlin Büyükelçiliği'ne tayin edilmiştir.

Enver Paşa ile anlaşmazlıklarından dolayı 1917 yılında bütün görevlerinden istifa ederek İstanbul'dan ayrılmış; İstanbul'a bir daha dönmemiş ve İskenderiye, Mısır ve Avrupa'da yaşamıştır. Paşa 1935 yılında İskenderiye'den Napoli'ye giderken yolda gemide ölmüştür. Mezarı Kahire'dedir.

Eserleri

Mahmut Muhtar Katırcıoğlu'nun hatıra, tarih ve politika konularında çeşitli eserleri bulunmaktadır:
"Ruzname-i Harp (Savaş Takvimi)" (1331/1335),
"Maziye Bir Nazar (Geçmişe Bir Bakış)" (1341/1925),
"Acı Bir Hatıra" (2.Baskı Şam:1931),
Fransızca olarak "La Turquie (Türkiye),
L'Allemagne (Almanya),
Evenements d'Orient (Şark Olayları)" bunlardan bazılarıdır.

Yüce Divan yargılaması

Mahmut Muhtar Katırcıoğlu, TBMM'nin kuruluşundan günümüze Meclis soruşturması sonucu siyasetçi ve bürokratların Yüce Divan'a toplam 17 sevk hadisesinden birine adı karışan kişidir. Bahriye Nazırlığı döneminde Anadolu Demiryolu Kumpanyası ile ilgili olarak İngiltere’de Times Iron Works fabrikalarına 20 bin İngiliz lirasını kefaletsiz ödeyerek "hazineyi zarara uğratmak" suçlamasıyla 30 Mayıs 1929'da Yüce Divan'a sevk edilmiş, yargılanması 3 Kasım 1929 tarihinde sona ermiştir. Yüce Divan, şirkete ödenen 22 bin Türk altınının yüzde 5 ıskonto edilmek suretiyle Mahmut Muhtar Paşa'dan tahsiline karar vermiştir.

Mehmed Şükrü Paşa

Mehmed Şükrü Paşa
Takma Adı "Edirne Müdafii"
"Deli Şükrü Paşa"
Doğum 1 Ocak 1857 Erzurum
Ölüm 5 Haziran 1916 (59 yaşında) İstanbul
Hizmet Yılları 1878-1914
Rütbesi Birinci Ferik
Komuta Ettiği Edirne Müstahkem Mevki Komutanlığı
Savaşları/Çatışmaları 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı
1. Balkan Savaşı
1857 yılında Erzurum'da doğdu. Erzurumlu Ayabakan ailesinden Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) Mustafa ile Muhsine'nin tek çocuğu idi

Erzincan Askeri İdadisi'nde başladığı askeri eğitimine İstanbul'da Sütlüce Topçu Okulu'nda devam etti. Bu okuldan 1879 yılında topçu teğmeni olarak mezun oldu. Eğitimi sırasında matematik alanındaki başarısı ile dikkat çekmişti. Bu nedenle Almanya'ya öğrenime gönderildi. Dört seneden fazla Potsdam Garnizonunda eğitim gördü. 1880 senesinde üsteğmenliğe, 1883'te kıdemli yüzbaşılığa terfi etti.

İstanbul'a döndükten sonra birçok kurumda askerî talim ve terbiye öğretmenliklerinde bulundu. 1887'de rütbesi binbaşılığa yükseltildi. Süvari Ferik İmrahor Manastırlı Nuri Paşa'nın kızı Zafer Rabia Hanım ile evlendi. Bu evlilikten dünyaya gelen dokuz çocuğundan üç kızı ve bir oğlu olgunluk çağına kadar yaşadı; yedi torunu oldu.

Almanca, İngilizce ve Fransızca lisanlarını iyi bilen Şükrü Paşa, çeşitli askeri görevlerinin yanı sıra Harbiye ve Darüşşafaka'da matematik ve balistik öğretmenliklerinde bulundu. Yetiştirdiği gençler arasında ünlü matematikçi Salih Zeki de vardır.

1888 senesinde Kaymakamlığa, 1889'da Miralaylığa terfi etti ve 1893 tarihinde 36 yaşında iken Mirlivalığa yükseldi. Mirliva'dan Birinci Ferikliğe yükselene kadar olan askerlik hizmetlerini Edirne'de geçirdi. 1905 yılında Selanik'e gönderildi. Bu sırada askerlik hayatında aşırı disiplin merakı ve titizliği nedeniyle “Deli Şükrü Paşa” olarak tanındı.

1908'de Müşirliğe yükseltilen rütbesi, II. Meşrutiyet'in ilanı ile yapılan düzenlemeler sonucu Ferikliğe indirildi. O sene İstanbul'a gelen Şükrü Paşa, 1912'ye kadar Redif Müfettişliği, Çanakkale Boğazı Muhafızlığı gibi görevlerde bulundu. I. Balkan Savaşı başlayınca Edirne Müstahkem Mevkii Komutanlığı'na atandı.

Edirne savunması

Mehmed Şükrü Paşa Mehmed Şükrü Paşa
24 Eylül 1912 tarihinde Osmanlı Sofya Elçiliğinin İstanbul'a gönderdiği uyarı telgrafı yaklaşan tehlikeyi bildiriyordu: "Bulgarların ilk amacı Osmanlı'nın güçsüz Kırklareli tümenidir. Edirne'ye ise baskın taarruzu düşünüyorlar. Edirne müstahkem mevkii takviye edilmeli, vatani hizmet süresi dolan askerler terhis edilmemelidir."

Bunun üzerine Edirne Müstahkem Mevkii Komutanlığına getirilen Mehmed Şükrü Paşa, Edirne kuşatması başlamadan bir hafta önce kente gelebildi. Edirne'nin savunması görevi verilen Şükrü Paşa'ya şehrin kuşatılması halinde 50 gün savunulması emri verilmişti. Bu sürede ya Bulgar ordularının geriletileceği ya da İstanbul'dan destek gönderileceği öngörülmüştü. Ancak Mehmed Şükrü Paşa, kurmayları Kâzım (Karabekir), Remzi (Yiğitgüden) ve Fuat Bey ile, İstanbul'dan destek alamamasına rağmen, Bulgar ve Sırp ordularının saldırılarına 5 ay 5 gün süreyle direnerek tarihe geçen bir savunma gerçekleştirdi.

26 Mart 1913 günü Bulgar Komutanlığına bir subay göndererek kalenin teslimini teklif etmek zorunda kaldığında hürmetle karşılandı. Kimi kaynaklara göre kılıcını usulen Bulgar komutanına teslim etmiş ve Edirne'ye ertesi gün gelen Alman asıllı Bulgar çarı I. Ferdinand kılıcını kendisine geri teslim etmiştir. Bu kılıç teslim sahnesi, Edirne'nin işgalinin simgesi haline gelmiştir. Fotoğrafın aslına ulaşıldığı iddia edilen bir kaynakta ise fotoğrafta fotomontaj ile mizansen yaratıldığı ve Şükrü Paşa'nın böyle bir görüntüye malzeme olmamak için teslim olmadan önce kılıçlarını kırdığı ileri sürülmektedir..

Mehmed Şükrü Paşa Mehmed Şükrü Paşa
Şehri kahramanca savunması Avrupa basınında büyük yer bulduğu ve kamuoyunda takdir uyandırdığı için eğitim gördüğü Almanya'da adına küçük çaplı anıtlar dikilmiş; Fransız milleti adına bir kılıç ve hayranları tarafından binlerce imza ile bezenmiş bir altın kitap hediye edilmiştir.

Altı ay boyunca Sofya'da itibarlı bir esaret dönemi geçiren Şükrü Paşa, bu dönemi matematik ve topçuluk problemleri çözerek geçirdi. Hazırladığı bir kitabı Bulgar veliahdı Boris'e hediye etti.

Emekliliği

Balkan Savaşı'nda tarihe geçen başarılarından sonra rütbesi tekrar Birinci Ferikliğe yükseltildi ve emekli edildi. Günlerini kütüphanesinde çalışmakla geçirdi. Edirne savunması sırasında yakalandığı siyatik hastalığının tedavisi için gittiği Bursa kaplıcalarında zatürreye yakalandı ve İstanbul'a dönüşünde evinde 5 Haziran 1916 günü hayatını yitirdi.

Naaşı, Müttefik kuvvetler komutanlarının katıldığı büyük bir askeri törenle İstanbul'da Merkezefendi Mezarlığı'nda toprağa verildi. Edirne halkının isteği ve ailesinin uygun görmesi üzerine mezarı 1988'de Edirne'de yapılan anıt-mezara nakledildi.
Şükrü Paşa ve askerler
Şükrü Paşa ve askerler
Şükrü Paşa Edirne'yi teslim etti
Şükrü Paşa Edirne'yi teslim etti
Şükrü Paşanın teslimiyeti
Şükrü Paşanın teslimiyeti
Edirne'nin düşüşünü konu eden Bulgar propogandası 21 Nisan 1913
Edirne'nin düşüşünü konu eden Bulgar propogandası 21 Nisan 1913
Esir edilen Şükrü Paşa, Strashimir Dobrovich, Kral Ferdinand, Tümgeneral Peter Markov ve genç Prens Kiril. Sofya 1913
Esir edilen Şükrü Paşa, Strashimir Dobrovich, Kral Ferdinand, Tümgeneral Peter Markov ve genç Prens Kiril. Sofya 1913
Şükrü Paşa anıtı
Şükrü Paşa anıtı

Abuk Ahmet Paşa

Abuk Ahmet Paşa Abuk Ahmet Paşa
Çerkez göçmeni bir ailenin çocuğu olan Abuk Ahmet Paşa 1857 yılında doğdu. Harbiye'yi bitirdikten sonra Belgrad ve Moskova'da askeri ataşe olarak görev yaptı. Balkan Savaşlarında Doğu Cephesinde komutanlık yaptı. Damat Ferit Paşa kabinelerinde Harbiye Nazırlığı (1919) ve Nafia Nazırlığı (1919) görevlerinde bulundu. Ali Rıza Paşa kabinesinde de yine Nafia Nazırlığı yaptı (1919-1920).

Abuk Ahmet Paşa 1923 yılında İstanbul'da öldü. Paşabahçe Mezarlığı'na defnedildi.










Rauf Orbay

Hüseyin Rauf Orbay
Takma Adı "Hamidiye Kahramanı"
Doğum 27 Temmuz 1881 İstanbul
Ölüm 16 Temmuz 1964 (82 yaşında) İstanbul
Hizmet Yılları 1895-1918
Rütbesi Albay
Komuta Ettiği Hamidiye krüvazörü
Savaşları/Çatışmaları Balkan Savaşları
Hüseyin Rauf Orbay (27 Temmuz 1881, İstanbul - 16 Temmuz 1964, İstanbul), Türk asker, siyasetçi. Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde, Kurtuluş Savaşı'nda ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde önemli görevlerde bulunmuştur. Trablusgarp ve Balkan Savaşları'nda gösterdiği başarıdan ötürü "Hamidiye Kahramanı" olarak tanındı. 1918 Ekim'inde Osmanlı Devleti'nin Bahriye Nazırı olarak görev yapan Orbay, devletin çöküş belgesi olan Mondros Mütarekesi'ni hükûmet adına imzalayan kişidir.

Kurtuluş Savaşı sırasında 12 Temmuz 1922-4 Ağustos 1923 tarihleri arasında Türkiye'nin başvekilliğini üstlendi; İsmet Paşa ve Fevzi Paşa'dan sonra Türkiye'nin üçüncü başbakanıdır.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kurucularındadır. İzmir Suikastı davasında idamla yargılanmış, on yıla mahkûm edilmiştir. 1939'da politikaya dönen Orbay, Kastamonu mebusluğu ve Londra büyükelçiliği yapmıştır.

1881'de İstanbul'da Cibali semtinde dünyaya geldi. Babası, Abhaz kökenli Bahriye Birinci Feriki (Oramiral) ve Ayan Meclisi azası Mehmet Muzaffer Paşa; annesi Kürt aşiret reislerinden Bedirhan Paşa'nın kızı Rüveyde Hanım'dır.

Babasının görevi nedeniyle orta öğrenimini Trablus Askeri Rüştiyesi'nde yaptıktan sonra İstanbul'a döndü. Heybeliada Bahriye Okulu'nu 1899'da bitirip deniz kuvvetlerine katıldı.

Askeri kariyeri

Güverte mühendisi (teğmen) rütbesiyle askeri yaşamına başlayan Hüseyin Rauf 1901'de üsteğmenliğe, 1904'te yüzbaşı rütbesine yükseldi. 1904'te Mesudiye zırhlısına atandı. 1905-1911 arasında gemi satın alma, gemi inşa tezgahlarını inceleme gibi görevlerle Amerika, İngiltere, Almanya'da bulundu. 1907'de kolağalığına (kıdemli yüzbaşı) yükseldi. 13 Kasım 1907'de sağkolağası (ön yüzbaşı) olarak 31 Mart Ayaklanması sebebiyle İstanbul’a gelen Hareket Ordusu'nun faaliyetlerine katıldı. Bu harekât sırasında Mustafa Kemal ve İsmet Bey ile tanıştı.

25 Mayıs 1909’da Hamidiye Gemisi komutanlığına atandı Arnavutluk Ayaklanmasının bastırılmasında rol oynadı. 1911 Türk-İtalyan Savaşı’nda Trablusgarp'a ikmal sevkiyatında görev aldı. Balkan Savaşları başladığında Hamidiye kruvazöründe süvari idi.

Hamidiye Harekâtı

Hamidiye Kahramanı Rauf Bey ve Hamidiye kruvazörü. "Hamidiye Kahramanı" Rauf Bey
ve Hamidiye kruvazörü.
I. Balkan Savaşı sırasında Yunan donanması Çanakkale'yi abluka altına almıştı. Rauf Bey komutasındaki Hamidiye, ablukadan kaçmayı başararak Akdeniz'e açıldı; tarihin ilk korsan kruvazör harekâtını gerçekleştirdi. 7 ay 24 gün süren harekât, bütün Akdeniz'i, zaman zaman Kızıldeniz'i de içine alıyordu. Harekat boyunca Hamidiye Sırbistan’da askeri tesisleri bombaladı; düşman savaş ve ticaret gemilerini batırdı, Çanakkale ağzındaki Yunan baskısını azalttı. Bütün dünya basının gün gün takip ettiği harekât Osmanlı Devleti açısından büyük bir propaganda başarısı sağladı.

Rauf Bey kamuoyunda "Hamidiye Kahramanı" olarak tanındı. Devlet Hamidiye Kruvazörü Hümâyunu adını taşıyan bir madalya ihdas etti. 2 Temmuz 1913'te daha dönüş yolunda iken Rauf Bey binbaşılığa terfi ettirildi. O yılın sonuna kadar Hamidiye kruvazörünün komutanı olarak göreve devam etti.

I. Dünya Savaşı

I. Dünya Savaşı'nda İran ve Irak'ta Osmanlı gizli örgütü Teşkilat-ı Mahsusa'nın bir görevlisi olarak bulundu. Kerkük'te iken yarbaylığa terfi etti; Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı'na atanınca İstanbul'a döndü. 1917'de Bahriye Nazırı Cemal Paşa ile birlikte Alman İmparatoru II. Wilhelm'ı ziyaret etti. Dönüşte kalyon kaptanlığına (albay) yükseltildi. Savaş boyunda Deniz Kurmay Başkanı sıfatıyla bu görevde kaldı. Brest Litovsk Barış Konferansı'nda Deniz Kuvvetleri delegesi olarak Osmanlı'yı temsil etti.

Bahriye Nazırlığı

Rauf Bey, savaşın kaybedilmesi ve İttihat ve Terakki hükûmetinin istifa etmesinden sonra kurulan Ahmet İzzet Paşa kabinesinde Bahriye Nazırlığı görevine getirildi ve Osmanlı Devleti'nin çöküş belgesi olan Mondros Mütarekesi'ni hükûmet adına imzalamak zorunda kaldı. Bahriye Nazırlığı, onun son askeri görevi oldu.

Milli Mücadeleye katılması

Rauf Paşa, Ahmet İzzet Paşa kabinesinin çekilmesi üzerine Bahriye Nazırlığı’ndan ayrıldı ve Anadolu'daki Milli Mücadele hareketine katıldı. 8 Haziran 1919'da Ankara'ya ulaştı. Mustafa Kemal Paşa'ya katılmak üzere Ali Fuat Paşa ile birlikte Amasya’ya geçtiler. 22 Haziran 1919 tarihli Amasya Genelgesi'ni imzaladılar.

Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Erzurum'a giden Rauf Bey, Erzurum Kongresi'nde Heyet-i Temsiliye Başkan vekili idi. Ardından Sivas'a geçti ve Sivas Kongresi başlamadan önce kongrenin başkan yardımcılığına getirildi. İstanbul'daki Son Meclis-i Mebusân toplantısına Heyet-i Temsiliye adına katılacak delege olarak seçildi.

Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı

Hüseyin Rauf Bey, Sivas Kongresi'nden sonra Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı'na Heyet-i Temsiliye adına katılmak üzere Hüsrev Gerede ile birlikte İstanbul'a gitti. Mecliste Felah-ı Vatan grubunun kurulmasına önderlik etti. 16 Mart 1920'de meclisin İngiliz kuvvetleri tarafından basılmasından sonra tutuklanan Rauf Bey, 22 Mart 1920'da Malta'ya sürgüne gönderildi.

Rauf Bey, Malta'da 20 ay süren tutuklu kaldıktan sonra İnebolu'da Binbaşı Rawlinson'la mübadele edildi. 15 Kasım 1921'de Ankara'ya gelen Rauf Bey, Sivas milletvekili sıfatı ile TBMM'ye katıldı.

Başvekillik

Mustafa Kemal Atatürk ve Rauf Orbay Sivas Kongresinde
Mustafa Kemal Atatürk ve
Rauf Orbay Sivas Kongresinde
21 Kasım 1921’de Nafia vekilliği (Bayındırlık Bakanlığı) ve Meclis ikinci başkanlığı görevlerine getirilen Rauf Bey, 14 Ocak 1922'ye kadar bu görevlerde kaldı.

30 Ağustos 1922 Başkomutanlık Meydan Muharebesi öncesinde Fevzi Paşa'nın yoğun çalışmaları sebebiyle TBMM İcra Vekilleri Heyeti Başkanlığı görevine geldi ve 12 Temmuz 1922-4 Ağustos 1923 arasında TBMM İcra Vekilleri Heyeti Başkanlığı yaptı.

Kurtuluş Savaşı'nın Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanmasının ardından başlayan Lozan Barış Konferansı sırasında İsmet Paşa’nın üstlendiği Milli Savunma ve Dışişleri Bakanlıklarına vekalet etme görevi Rauf Bey'de idi. Lozan görüşmeleri sırasında bazı hükûmet kararlarının dışına çıktığı için İsmet Paşa'ya sözleşmeyi imzalama yetkisini vermemesi iki devlet adamının arasını açtı. İsmet Paşa'ya gerekli yetkili TBMM reisi Mustafa Kemal verdi. Lozan Anlaşması’nın imzalanmasından sonra Rauf Bey başbakanlıktan istifa etti.

İzmir Suikastı davası

İkinci dönemde İstanbul milletvekili olarak mecliste yer alan Rauf Bey, Halk Fırkası'ndan bağımsız bir politika takip etmeye başladı. 1924'te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulduğunda Rauf Bey, daha önce İkinci Grupta başlattığı muhalefetini bu toplulukta sürdürdü. Parti, 3 Haziran 1925'te kapatılıp, yönetici kadro, 17 Haziran 1926'daki İzmir Suikastı olayıyla ilgili görülerek yargılandı. Yargılama sırasında Rauf Bey, tedavi için Viyana'da bulunmaktaydı. Mahkeme on yıl kalebentliğe, medeni haklardan mahrum edilmesine ve mallarının haczine hüküm verdi. Rauf Bey hakkındaki suçlamaları ve kararı kesinlikle kabul etmedi, kararı temyiz imkanı olmadığı için de yurda dönmedi. Yurt dışına kaldığı dönemde İngiltere, Hindistan, Çin ve Mısır'da bulundu. 1933'te çıkan af kanunundan yararlanmayı "...benim asla ve hiçbir suretle en ufak bir cürümle dahi suçlu olmadığım için, ilan edilen aftan katiller ve şakiler gibi faydalanmayı düşünmem mümkün değildir" diyerek reddetti. Eniştesinin 1935'te vefatı üzerine ailesinin ısrarıyla yurda döndü. Yeniden politikaya atılarak 1939 yılında TBMM'nin altıncı döneminde Kastamonu'dan milletvekili seçildi; ancak Cumhuriyet Halk Partisi'ne katılmadı.

Eski sürgün mahkumiyeti ile ilgili 12 Aralık 1940 tarihinde Milli Müdafaa Vekaleti aleyhine dava açtı. Gayesi, murur-u zaman bahanesiyle ele alınmayan mahkumiyetin haksızlığının tescil edilmesi idi. Askeri Temyiz Mahkemesi 23 Temmuz 1941 tarihli 1342 Esas sayılı kararı ile bunu tescil etti.

VI. Dönem Kastamonu Milletvekili seçilmiştir. II. Dünya Savaşı sırasında 1942'de Londra Büyükelçiliği'ne getirilmesi nedeniyle 16 Mart 1942 tarihinde Milletvekilliğinden istifa etmişti. Büyükelçilik görevinden de 1944 yılında kendi isteği ile ayrıldı ve bir daha devlet görevi kabul etmedi. Hayatının geri kalanın hayatını üniversitelerde ders ve konferanslar vererek ve seyahatlere çıkarak geçirdi. 1964 yılında İstanbul'da geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etti. Mezarı Erenköy Sahrayıcedid Mezarlığı'ndadır.

Hatıraları

Rauf Orbay'ın siyasi hatıraları Feridun Kandemir tarafından haftalık Yakın Tarihimiz dergisinin çeşitli sayılarında yayımlandı. 1965 yılında Feridun Kandemir, Hâtıraları ve Söyleyemedikleri İle Rauf Orbay adlı kitabı yayımladı. Bu hatıralar 1993'te, Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni -Siyasî Hatıralarım, adıyla iki cilt halinde, 2003 yılında ise, Siyasî Hatıralar adıyla tek cilt halinde tekrar yayınlanmıştır.

Hakkındaki kitaplar

  • Nurer Uğurlu, Gizli Belgelerle Rauf Orbay, İsmet İnönü Kavgası, 2005
  • Hüseyin Rauf Orbay, Siyasi Hatıralar, 2003
  • Nur Özmel Akın, Rauf Orbay'ın Londra Büyükelçiliği, 1942-1944, 1999
  • Cemal Kutay, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Yüzyılımızda Bir İnsanımız :Hüseyin Rauf Orbay (5 cilt), 1992
  • Hüseyin Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni, 1993
  • Erberk İnam, Rauf Bey, 1965
  • Feridun Kandemir, Hatıraları ve Söylemedikleri ile Rauf Orbay, 1965

Esad Paşa Toptani

Esad Paşa Toptani
Doğum 1863 Tiran
Ölüm 13 Haziran 1920 Paris
Esad Paşa Toptani (d. 1863, Tiran, Osmanlı - ö. 13 Haziran 1920, Paris, Fransa), Osmanlı Arnavut asker ve siyasetçi. Balkan Savaşları'ndan sonra Balkan Birliği'ne destek vererek, özellikle Sırbistan yardımıyla orta Arnavutluk'ta Dıraç merkezli Merkezi Arnavutluk Cumhuriyeti adi verilen bir devlet kurdu.

Esad Paşa 1863'de Tiran'ın ileri gelen toprak sahibi ailelerinden olan Toptani'ler ailesi üyesi olarak doğdu. Eğitimini Osmanlı ordusu subaylığı için İstanbul Harp Okulu'nda yaptı. II. Abdülhamit tarafından Yanya Jandarma Komutanlığına atandı. Türk-Yunan Savaşı`nda (1897) gösterdiği yararlılıktan ötürü paşalığa yükseltildi. Fakat bu dönemde Arnavutluk'ta isim yapmış olan ağabeyi "Gani Bey Toptani"'nin politik nedenlerle öldürülmesi dolayısıyla 1908'de Meşrutiyet hareketine katıldı.

İkinci Meşrutiyet`ten sonra Dıraç`tan mebus seçildi. 31 Mart İsyanından sonra 27 Nisan'da II. Abdülhamit`e tahttan indirildiğini bildiren kurulda yer aldı. Arnavutluk'a tanınan ayrıcalıkların şiddetli savunucusu oldu.

Balkan Savaşı sırasında İşkodra Savunmasına katıldı. Kale komutanı Hasan Rıza Paşa`yı öldürterek, İşkodra`nın Karadağ ordusunun eline geçmesinde önemli rol oynadı. Esad Paşa komutası altında bulunan tüm silahlı birlikleriyle İşkodra'dan ayrılmasına izin verildi.

Arnavutluk'un bağımsızlığı

Esad Paşa İşkodra'yı Karadağlılara teslim ederken
Esad Paşa İşkodra'yı
Karadağlılara teslim ederken
1912 güzünde Sırbistan orduları Elbasan, Tiran, ve Dıraç'ı ellerine geçirdiler. Aralık 1912'de Birinci Balkan Savaşını sona erdiren Londra Konferansı toplandı ve bundan sonra imzalanan 1913 Londra Anlaşması'na göre Arnavutluk'un ne olacağı (Avusturya-Macaristan, Birleşik Krallık, Fransa, Almanya, Rusya ve İtalya'dan oluşan) "Büyük Avrupa Güçleri" tarafından karara alınması kabul edildi. Kurulan "Büyük Avrupa Güçleri Elçiler Komisyonu" 1912-1913'de bir bağımsız Arnavutluk ülkesi ve devleti kurulmasına karar verdi. 1913'de kurulan bağımsız Arnavutluk'un devlet başkanlığına Alman asıllı Wied'li Wilhelm atanması kabul edildi. Bu güçlü ülkelerin müdahalesinin devam etmesi ve yeni Arnavutluk devlet idare daireleri kuruluncaya kadar idare görevi yapmak için 28 Temmuz 1919'da Avlonya merkezli 7 üyeli bir "Uluslararası Kontrol Komisyonu" kuruldu. Bu güçler 17 Aralık 1913'de "Floransa Protokolü" adlı bir belge ile yeni bağımsız Arnavutluk devleti sınırlarını tayin ettiler. Sırbistan ordularının işgalinde bulunan Arnavutluk şehirleri ve özellikle İşkodra'yı Sırp desteği ile eline geçiren Karadağ'ın tutumu gözden geçirilip, sonunda İşkodra dahil, Arnavutluk şehirlerini işgal eden Sırp ve Karadağ güçlerinin buralardan çıkartılmasına karar verildi.

28 Kasım 1912'de İsmail Kemal Vlora idaresinde Avlonya'da, geçici Arnavutluk Cumhuriyeti hükümeti kuruldu. Bu hükümet Avusturya-Macaristan tarafından tutulmaktaydı.

Sırbistan Arnavutluk'un kuzey bölgelerine gözünü dikmişti ve kuzey Arnavutluk bir tarafsız limanın Sırbistan'a verilmesini istemekteydi. Ayrıca Sırbistan'ın eline geçirdiği Kosova bölgesinde çoğunluğu olan Arnavutlar, Hıristiyan Sırpların idaresinden çok hoşnutsuzdular. Avusturya-Macaristan yardımıyla Arnavutluk geçici hükümeti yeni milisler kurmaya başladılar ve bu milisler Bulgaristan komitacılarından destek de aldı. Hatta Eylül 1913'de bu milisler Kosova içlerine girdiler ama Prizren'de iki Sırp tümeni tarafından yenilerek geri püskürtüldüler.

Bu geçici Arnavutluk hükümetine karşı bir hareket olarak Esad Paşa Toptani ülkenin kendi idaresi altında olmasını istemekteydi. Sırbistan ve Karadağ hükümetleri ile yakın ilişkiler kurdu. Mayıs 1913'de Esad Paşa Karadağ diplomatları ve kralına kendinin Arnavutluk Kralı olmak istediğini de bildirdi ve onlardan ve Sırbistan'dan bunun için destek sağlamaya çalıştı. 16 Ekim 1913'de Esad Paşa Toptani özellikle Sırbistan yardımıyla orta Arnavutluk'ta Dıraç merkezli Merkezi Arnavutluk Cumhuriyeti adı verilen bir devlet kurduğunu ilan etti.

Bu Londra'da Arnavutluk bağımsızlığını uygulamak için kurulup faaliyet göstermekte olan "Büyük Avrupa Güçleri Elçiler Heyeti" kararlarına uygun gelmemekteydi. Bu komisyon Esad Paşa Toptani'nin kurduğu devleti de kabul etmedi ve onların zorlaması ile 1 Şubat 1914'de Esad Paşa bu devleti kurmaktan vazgeçirildi. Esad Paşa'ya bir teselli mükafatı olarak bu grubun Arnavutluk devlet başkanı olarak seçmiş olduğu Alman Prens "Wied'li Wilhelm"i Arnavutluk'a resmen çağırmak için Almanya'ya giden heyetin başkanlığına getirildi.

Wied'li Wilhelm 7 Mart'ta Arnavutluk geçici başkenti olan Dıraç'a geldi ve bir hükümet kurmaya başladı. İlk başbakan olarak Turhan Paşa atandı. Turhan Paşa hükümeti soylu ve Turhan Paşa gibi Osmanlı devletinde görev görmüş Arnavutlardan oluşmaktaydı. Bu hükümette Esad Paşa Toptani Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı yaptı. Bu sırada Yunanistan güney Arnavutluk'u "Kuzey Epir" sayarak 28 Şubat 1914'de "Kuzey Epir Otonom Devleti" isimli bir kukla devlet kurarak işgal etmeye başladı. Bu Kral ve hükümeti kurulması ile büyük Avrupa devletlerinin müdahale ve talepleri ile Hristiyan bir kral idaresinden hoşlanmayan özellikle Müslüman merkezî Arnavutluk'ta büyük karışıklıklar çıktı. Çok geçmeden Prens Weid'li Wilhem ile Esad Paşa'nın arası açıldı. Esad Paşa Toptani'nin bu isyanları desteklediği ve hatta bir komplo bile hazırladığı gerçeği ortaya çıktı. Mayıs 1914'de Esad Paşa bir Hollandalı subay altında bir milliyetçi Arnavut birliği tarafından komplo hazırlama suçu ile tutuklandı; yargılanıp idama mahkum edildi. Fakat İtalyan Hükümeti'nin müdahalesi ve ısrarı üzerine idam edilmeyip ülkesinden atıldı.

Sürgün yıları

Esad Paşa Toptani 1914 Esad Paşa Toptani 1914
Sürgün edilerek Roma'da yaşamaya başladı. Bir Hristiyan Kralın kendilerini idare etmesinden hiç hoşlanmayan Müslüman Arnavutlar arasında Arnavut Kralı Wied'li Wilhelm aleyhinde ortaya çıkan karışıklık Esad Paşa'nın sürgününden sonra da devam etti. Ülkenin bir Hristiyan kral tarafından idare edilemeyeceği iyice anlaşıldı. Diğer taraftan I. Dünya Savaşı çıktıktan sonra, o zamana kadar Wied'li Wilhelm'e mali yardımda bulunan Avusturya-Macaristan Arnavutluk'un savaşa İtilaf Devletleri taraflısı girmesini talep edip eğer girmezse hemen mali yardımları keseceklerini bildirdi. Bu baskılarla ülkeyi idare edemeyeceğini anlayan Wied'li Wilhelm savaşın başlamasından dört hafta sonra Arnavutluk Kralı görevinden ayrıldı. Prens Wilhelm İtalyan Hükümeti'nin sağladığı bir İtalyan Donanması yatıyla Venedik'e kaçtı ve çok geçmeden ona bağlı olan hükümet üyeleri de Arnavutluk'tan ayrıldılar.

Savaşın başlaması ile Arnavutluk sınırlarını belirlemek için kurulmuş "Hudut Yeniden Belirleme Komisyonu" da işini durdurup o zamanki sınırların uluslararası sınırlara dönüşmesine neden oldu. Bundan ne Kuzey Arnavutluk'a göz diken Sırbistan, ne güneyde kuzey Epir bölgesine göz diken Yunanistan ve de Avrupa'da yeni bir koloni isteyen İtalya memnun oldu.

Esad Paşa ise İtalya'da sürgünde iken savaş başlayınca Paris'e geçip orada Sırbistan ile görüşmelere başladı ve Sırbistan'ın kuzey Arnavutluk'taki toprak taleplerini kabul etmeye karar verdiğini açıklayıp onlarla anlaştı. Hıristiyan Kral'dan hoşlanmayan merkezi Arnavutluk şehirleri da Esad Paşa Toptani'yi geri dönüp idareyi ele almaya çağırdılar. Ekim 1914'de Esad Paşa Toptani Sırbistan yoluyla Dıraç'a, Arnavutluk'a döndü.

Arnavutluk'a geri dönüş

Esad Paşa'nın bayrağı Esad Paşa'nın bayrağı
Burada Esad Paşa Toptanı yeni bir Arnavutluk idaresi kurduğunu ve yeni bir Arnavut ordusunun başkomutanı olarak idareyi eline aldığını ilan etti. Başbakanlık görevini de üzerine aldı. Sırbistan Esad Paşa Toptani ile yaptığı gizli anlaşmaya göre kuzey Arnavutluk'u eline geçirdiğini kabul edip onun bunu açıklamasını beklemeye koyuldu. Bu açıklama yavaş olunca da Haziran 1915'de Sırbistan üç tümenle Arnavutluk'u işgale başladı. Sırplar, Elbasan ve Tiran'ı ellerine geçirdiler. Dıraç'a kadar ilerlediler ve orada Esad Paşa'ya destek sağlamaya başladılar. Esad Paşa da bir Arnavut ordusu kurdu ve bu iki askeri gücün hedefi Müslüman Arnavutların güçlerini kırmaktı.

28 Haziran 1915'te Esad Paşa, Dıraç'a gelen Sırbistan İçişleri bakanı ile "Tiran Antlaşması" adı verilen bir antlaşma imzaladı. Buna göre Arnavutluk ve Sırbistan birleşecek; (harpten sonra Yugoslavya adı verilip) kurulacak federal devlete Arnavutluk da dahil olacaktı. Bu federal devletin ordusu, gümrüğü, milli bankası ve dışişleri tek bir merkezden (Sırplar tarafından) idare edilecekti. Arnavutluk içişleri bakımından serbest olacaktı. Sırbistan desteği ile bir Arnavut aşiret reisleri meclisi toplanması; bu meclisin Arnavutluk için bir anayasa hazırlaması ve Esad Paşa Toptani ve sülalesini bir Arnavutluk Prensi hanedanı olarak kabul etmesi de bu anlaşmada ön görülmüştü.

1916'da İtalya, I. Dünya Savaşı'na "İtilaf Devletleri" tarafında girmeye inandırıldı. Bunu sağlamak için imzalanan "1915 Gizli Londra Paktı"'nın 6. ve 7. maddelerine göre İtalya, Sisone adasını ve Avlonya ve civarını alacaktı.

I. Dünya Savaşı sırasında Esad Paşa Toptani Selanik'te bulunan Fransa ordularını ziyaret ederek orada Fransız politika otoriteleri ile de görüştü, Bu görüşmeler sonunda Esad Paşa Toptani "Sürgündeki Arnavutluk Hükümet Başkanı" olarak kabul edildi.

I. Dünya Savaşı bittikten sonra 1919`daki Paris'te toplanan barış konferansında Arnavutluk heyetine başkanlık etti. Bu Konferans'ta itilaf devletleri Arnavutluk meselesini küçük görüp fazla önem vermediler. Ayrıca 1915 Gizli Londra Paktı ile Arnavutluk'u İtalya mandasına vermeyi kabul ettikleri halde bu konferansta bu ülkeye göz diken İtalya'nın istekleri ele alınmadı.

Ölümü

Avni Rüstemi Avni Rüstemi
Daha sonra Esad Pasa Toptani'nin ise ülkesine dönmesi İtalya tarafından engellendi. 1919'da Esad Paşa Fransa'ya sığındı.

Barış Konferansı Arnavutluk'un ne olacağını acı diplomatik çatışmalarla tartışmaktayken, ülkenin İtalyanlar tarafından işgali aleyhinde siyasal gelişmeler olmaktaydı. "Luşnce (Salushe)" şehrinde 1920 başlarında Arnavutluk aşiret reisleri için bir milli konferans toplandı. Bu "Luşnce Kongresi" Dıraç'ta İtalyan işgali altında bulunan geçici hükümeti kınayıp, başkenti Tiran'da olan yeni bir Arnavutluk devleti öngördü. Kosova'yı da ihtiva eden Büyük Arnavutluk kurulmasını istediler. Yeni Arnavutluk ordusu kurulup komutanlığına Bayram Kur geçirildi. Esad Paşa Toptani taraflıları ise Mart 1920'de bir "Halk Meclisi" topladılar. Bu meclis İtalyan işgalini telin edip İtalyan birliklerinin ülkeden çekilmesi için çok sert kararlar aldı.

"Luşnce Kongresi" tarafından yeni kurulan hükümetin içişleri bakanı olan Ahmet Zogu Mayıs sonunda Esad Paşa'ya temsilciler göndererek onu devlet ve hükümet başkanlığı alarak Arnavutluk'u kendi idaresine almaya çalışma hevesini kırmaya çalıştı. Bu arada yeni kurulan ordu da Esad Paşa taraftarları aleyhinde bir askeri kampanyaya başladı.

Esad Paşa "Luşnce Kongresi" taraftarı bir Arnavut öğrenci olan Avni Rüstemi tarafından 13 Haziran 1920 tarihinde Paris'te Hotel Continental önünde öldürüldü. Bu suikastçı onun Sırbistan'ın ve yeni kurulan Yugoslavya'nın bir kuklası olduğuna ve Arnavutluk'a ihanet ettiğine inanmıştı. Esad Paşa taraflılarının kurduğu "Halk Meclisi" onun öldürülmesinden birkaç gün önce Esad Paşa'yı Arnavutluk Kralı olarak ilan etmişlerdi. Esad Paşa Toptani'nin cenazesi bir Sırp askeri merasimiyle Paris'te bulunan Sırp Askeri Mezarlığı'na gömüldü.
Esad Paşa Selanik'te
Esad Paşa Selanik'te
Esad Paşa Dures'den ayrılırken 1916
Esad Paşa Dures'den ayrılırken 1916

Ahmed İzzed Paşa

Ahmed İzzed Paşa
Ahmed İzzed Paşa 1913
Doğum 1864 Manastır
Ölüm 31 Mart 1937 İstanbul
Hizmet Yılları 1884-1922
Rütbesi Müşir
Komuta Ettiği 2. Ordu
Şark Ordular Grubu
Savaşları/Çatışmaları Balkan Savaşları
I. Dünya Savaşı
Ahmed İzzed Paşa ya da Cumhuriyet dönemindeki adıyla Ahmet İzzet Furgaç, (Nasliç, Manastır, 1864 – İstanbul, 31 Mart 1937), I. Dünya Savaşı'nın son günlerinde sadrazamlık yapmış, Arnavut asıllı Osmanlı asker ve devlet adamıdır.

Askerlik kariyeri

Ahmed İzzed Paşa Arnavutluk'un en köklü ayan ailelerinin birinden gelir. 1884'te Harbiye Mektebi'ni, ertesi yıl Erkân-ı Harb okulunu bitirdi. 1891-1894 yıllarında Almanya'ya gönderilerek Alman ordusunda kurmay eğitimi aldı. Makedonya, Suriye ve Hicaz'da görevlendirildi. 1903-1906'da mirliva (tuğgeneral) rütbesiyle Yemen'deki Osmanlı ordusunun kurmay başkanlığını yaptı.

1908 Devrimi'nden hemen sonra erkân-ı harbiye-umumiye riyasetine (genelkurmay başkanlığına) atandı. 1914'e dek bu görevde kaldı. Osmanlı ordusunun Alman askeri danışmanları nezaretinde modernize edilmesinde baş rolü oynadı.

1911-1912'de Yemen'de İmam Yahya ayaklanmasını bastırmakla görevlendirildi. Bu görevi sırasında kurmay başkanı olan binbaşı İsmet (İnönü)'ye, yaşamı boyunca sürecek olan klasik batı müziği sevgisini aşıladığı, İnönü'nün hatıratında anlatılır.

Balkan Savaşı'nın son günlerinde Yemen'den dönerek birinci ferik (orgeneral) rütbesiyle başkumandanlığa getirildi. Haziran 1913'te Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesi üzerine Harbiye Nezareti de kendisine verildi. Ancak orduda İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin talep ettiği esaslı kadro değişikliğini yerine getirmekten kaçındığı için Ocak 1914'te görevlerinden istifa etmek zorunda kaldı.

1913'ün ilk aylarında Ahmet İzzet Paşa'nın yeni kurulan Arnavut devletinin prensliğine atanması gündeme geldi. ("Arnavudluk prensliğine tayini ... Hükümeti Osmaniye ile Dersaadet'deki Arnavud ekâbiri tarafından teklif ve İsmail Kemal Bey ile şarta talikan Tiranlı Esad Paşa [Toptani] tarafından dahi kabul ve hatta Drac'da ahali tarafından ihtilafat ile ilan olundu.") Ancak Avrupa devletlerinin müdahalesiyle İsveçli Wilhelm von Wied Arnavutluk Prensi oldu.

I. Dünya Savaşı'na girilmesine şiddetle karşı olduğu için savaşta bir süre görev almadı. 1916'da Doğu Anadolu cephesinde bulunan 2. Ordu komutanlığına atandı. İlerleyen Rus ordusu karşısında ağır bir yenilgiye uğradı.

Sadrazamlığı

Ahmed İzzed Paşa Ahmed İzzed Paşa
7 Ekim 1918'de Talat Paşa önderliğindeki İttihat ve Terakki hükümetinin istifası üzerine sadrazamlığa atandı ve Müşirliğe terfi ettirildi. Bu olaydan birkaç gün önce Osmanlı Ordusu Filistin-Suriye cephesinde hezimete uğramış, Şam kaybedilmiş ve Bulgaristan İtilaf Devletleri'ne teslim olmuştu. Savaşın kısa bir süre içinde yenilgi ile sonuçlanacağı anlaşılmıştı. Savaşın sorumlusu olarak görülen İttihat ve Terakki Cemiyeti iktidardan çekilerek parti olarak kendini tasfiye etti. Güvenilir bir asker olan İzzet Paşa önderliğinde kurulan yeni hükümette İttihat ve Terakki ileri gelenlerinden oldukları halde, savaş sorumluluğuna katılmayan ve savaş yıllarındaki yolsuzluk ve cinayetlere bulaşmamış olan Rauf (Orbay), Fethi (Okyar) ve Cavit Bey gibi kişiler yer aldılar.

İzzet Paşa sadrazamlığın yanı sıra Harbiye Nezareti'ni de üstüne aldı. Ancak bu göreve, cepheden döner dönmez Mustafa Kemal Paşa'nın atanacağına gerek dönemin basınında gerek sonradan yazılan anılarda kesin gözüyle bakılmaktaydı. Mustafa Kemal Paşa da cepheden padişaha yazdığı mektuplarda, İzzet Paşa başkanlığında kendisi, Rauf, Fethi, Vasıf ve Cavit Beyleri içeren bir kabine önerdi.

İzzet Paşa kabinesinin en önemli icraatı 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi ile savaşa son vermek oldu. Mütarekeyi hükümet adına Bahriye Nazırı Rauf Bey imzaladı.

2/3 Kasım gecesi Talat, Enver ve Cemal Paşa'ların gizlice yurt dışına kaçması iç siyasette büyük bir galeyana neden oldu. İttihatçı şeflerin kaçışına göz yummakla suçlanan İzzet Paşa kabinesi, 25 gün süren iktidardan sonra 8 Kasım 1918'de istifa etti. 25 günlük sürenin büyük bir kısmını İzzet Paşa, o günlerde salgın halinde olan İspanyol Gribinden hasta olarak yatakta geçirdi.

Kurtuluş Savaşı Döneminde

İzzet Paşa (sağ arka koltukta)  ile Cemal Paşa 1917'de Şam'da İzzet Paşa (sağ arka koltukta)
ile Cemal Paşa 1917'de Şam'da
Ahmet İzzet Paşa 19 Mayıs 1919'da padişah Vahdettin'in özel emri ile Harbiye Nazırı olarak Damat Ferit Paşa kabinesine katıldı. Bu görevdeyken, kendi ifadesine göre, mütarekeden beri atıl halde olan Osmanlı ordularının yeniden düzenlenerek direnişe hazırlanması için bazı önemli adımlar attı. Damat Ferit'in istifasından sonra kurulan Ali Rıza Paşa kabinesi döneminde (Eylül 1919 - Şubat 1920) Sivas Kongresi Heyet-i Temsiliyesi ile ilişkileri yürüttü.

5 Aralık 1920'de eski sadrazam Salih Paşa ile birlikte, Mustafa Kemal'le görüşmek üzere Bilecik'e geldi. Görüşmenin amacı, Ankara'daki yeni hükümetle İngiltere arasında diplomatik bir temasla Yunan işgaline son vermek ve Sevr Antlaşması'nın tadilini sağlamaktı. Ancak Mustafa Kemal Bilecik görüşmesinden sonra iki paşanın İstanbul'a dönmesine izin vermeyerek onları üç ay süreyle Ankara'da alıkoydu.

İzzet Paşa Mart 1921'de İstanbul'a döndükten sonra Tevfik Paşa kabinesinde Hariciye Nazırı oldu. 4 Kasım 1922'de Osmanlı devlet teşkilatının lağvına kadar bu görevde kaldı. Ankara'da iken İstanbul Hükümetlerinde görev almayacağına dair söz vermesine rağmen bu görevi kabul etmesi, Atatürk tarafından Nutuk'ta ağır kelimelerle eleştirilir ve İzzet Paşa "halife taraftarlığını hayatının sonuna kadar korumakla" itham edilir.

Cumhuriyetten sonra emekli maaşıyla geçindi. 1934'te İstanbul Elektrik Şirketi yönetim kurulu üyeliğine atanarak "bir mıkdar hakkı huzur alması" sağlandı. 1937'de Moda'daki evinde vefat etti. Karacaahmet Mezarlığına gömüldü.

Kişiliği

Ali Fuat Cebesoy'a göre, "İzzet Paşa, askeri, felsefi, edebi yüksek kültür sahibi idi. Arnavutça, Almanca, Fransızca, Arapça ve Farsça bilirdi. Türkçesi de çok güzeldi. Tevazu içinde derin bir gururu vardı. Askerlik fenninde mahirdi. Bilhassa sevkülceyşçi (stratejist) idi." İbnülemin'e göre "İsmet Paşa kendisini pek takdir ederdi. Hatta "ziyaretine gidilip de bir şey konuşulmasa da onun alnını temaşa etmek bile zevktir" demişti."

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet sunulabilmesi için çerezler kullanılmaktadır. Hizmetlerimizi kullanarak çerez kullanımına izin vermiş olmaktasınız.