Mutfak - Giyim - El Sanatları
Malkara Mutfağı
Tarhana Çorbası
Yazdan hazırlanan bir tür yiyecektir, iki çeşidi vardır. Tatlı tarhana ve tuzlu tarhana.1.Tatlı Tarhana: Unla süt karıştırılarak yoğrulur. Yoğrulan bu hamur bekletilmeden güneş alan bir yere serilir. Kuruması beklenir. Kuruduktansonrael arasında ovalanıp ufalanır ve elekten geçirilip tekrar kuruduktan sonra kullanıma hazır hale gelir. Kumaş torbaların içinde saklanır.
2. Ekşi Tarhana: Un, yoğurt, kırmızı çiğ biber, soğan, domates, tuz mayada eklenerek yoğrulur. Yoğrulan bu mayalı hamur 3 veya 4 gün mayalanması ve ekşimesi için bir kenarda üstü örtülü olarak bekletilir. Bu arada da her gün sabah, öğlen ve akşam olmak üzere günde birkaç kez yoğrulur. Ekşidikten sonra güneşe yayılarak kurutulur. Kuruduktan sonra ilk önce elden ovalanarak ufalanır. Daha sonra tatlı tarhanada olduğu gibi elekten geçirilerek kurutulur ve kışın kullanmak üzere kaldırılır.
Orakçı Çorbası
Yeşil biter küçük küçük doğranır. Yağda hafitçe kızartılır. Su ilave edilir. Bir taraftan ela hamur yoğrulur, küçük küçük kesilir, bu kaynayınca hamurlar içine atılır. Hamurlar un kokusu gidene kadar pişirilir. Bu arada diğer tarafta sarımsak ayıklanıp, dövülür ve yoğurda karıştırılır.Çorba hafif dik olunca içme karıştırılarak, azar azar ilave edilir. Daha sonra bir taşım kaynatılır ve üzerine kırmızı biberli yağ yapıp dökülür.
Umaç Çorbası
Hamur yoğrulur, küçük küçük kesilir ve bir bardak suda biraz pişirilir. Süt ilave edilir. Çorba kıvamına gelinceye kadar pişirilir. Kırmızı biberi yağ yapıp üzerine dökülür.Pirinçli Kuzu Kavurma
Parça kuzu eti kızdırılan yağın içine atılır ve kızartılır. Etler kızarınca, soğanı ilave edilip, 4-5 bardak sıcak su ilave edilir. Etler pişmeye başlayınca pirinç ilave edilir. Biraz kaynayınca tepsiye dökülüp, üzeri domates ve yeşil biter ile süslenip, orta ateşli fırında pirinçleri pişene kadar tutulur.Kabak Böreği
Kabaklar soyularak rendelenir. İçine yumurta, karabiber, un, nane, şeker ve tuz ilave edilerek karıştırılır. Kabaklar sıkılarak kenara ayrılır. İç malzemesi üçe ayrılır. Elde açma yufkalar üçer üçer yağlanmış fırın tepsisine dizilir. Uç yufkada bir iç malzeme konulup, yufkaların üstüne yayılır. Üst yufka serilir. Önce kare olarak, daha soma da kareyi muska olarak kesilir. Yağı serpilir. Ayrılan kabak suyundan bir miktar alınarak yumurta ile karıştırılarak, yufkanın üzerine sürülür. Orta hararetli fırında alt ve üst kızartılır.Soğan Böreği
Un, tuz ve su ile hamur tutulur. Soğanlar küçük küçük doğranıp tuz ile ezilir. 8 adet yufka oklava ile açılır. Yufkaların aralarına soğanlar serpilerek tepsiye döşenir. Üzerine yoğurt, yağ ve yumurta sürülür, fırına verilir.Çizleme
Un, tuz, maya ve su Kirlikte karıştırılıp, koza kıvamına getirilip, mayalanmaya bırakılır. Kabardıktan sonra toprak saç (yağsız tava) üzerine birer kepçe dökülerek pişirilir. Ateşten alındığı gibi tereyağı sürülüp, sıcak sıcak servis yapılır. Arzuya göre istenirse serviste içine şeker, kırmızı pul biberi vb. malzeme konabilir.İnce Akıtma
2 kilo ılık suya un katılarak boza kıvamına getirilir ve tuz atılır. Demir saç üzerine ince olarak dökülür ve bu işleme boza kıvamındaki malzeme bitene kadar devam edilir. Soğumuş yufka şeklindeki akıtmalar kibrit kutusu şeklinde kesilerek tepsiye dik olarak dizilir. Diğer tarafta tavuk parçalara ayrılarak bir tencerede haşlanır. Haşlanan tavuğun önce yağı alınıp dizilen akıtmaların üzerine serpilir. Haşlanmış tavuk eti ve su sıcak olarak tepsiye dökülür ve servis yapılır.Tavuklu Mantı
Soğanlar küçük doğranıp, pembeleşinceye kadar kavrulur, bulgur içine atılıp bir iki defa karıştırılır et suyu ilave edilir. Tavuk eti ufak ufak parçalanıp içine atılır. Tuz, karabiber, nane, kırmızı biber ilave edilip kabarmaya bırakılır. Daha önce yoğrulmuş hamur oklava ile börek yufkasından biraz kalınca açılır ve karelere bölünür. Karelerin içine birer kaşık iç konup bohça gibi katlanarak tepsiye dizilir. Orta hararetli fırına atılır. Pembeleşince üzerine et suyu dökülüp, tekrar 10 dakika fırında bekletilir. Fırından çıkarıldıktan sonra arzuya göre sade yada isteğe göre sarımsaklı yoğurtla servis yapılır.Süt Böreği
Un, yumurta, tuz ve su ile normal yumuşaklıkta hamur yoğrulur. 15 - 20 dakika bekletilir, sonra 12 bezeye ayrılıp nice yufkalar açılır. 6 yufka, araları yağlanarak tepsiye döşenir. Bunun üstüne bir tahta kaşığın sap kısmı tepsinin kenarına gelecek şekilde konulur. Tekrar aralan yağlanarak 6 yufka konur. Önceden hazırlanan 1,5 litre sütün içine çırpılmış dört yumurta ve bir çay bardağı yağ, bir çay kaşığı şeker, bir tatlı kaşığı kuru nane ve tuz karışımının yarısı; kaşığın bulunduğu yerden ara sıra dökülür, kaşık çıkarılır. Karışımın diğer yansı da üzerine dökülür, orta sıcaklıktaki fırında pişirilir.Ispanaklı Yanıç
Hamur mayalanıp yumu¬şak hale getirilir. Kabarıncaya kadar bekletilir. Ispanaklar yıkanıp suyu sıkılır, içine bir yumurta, peynir, tuz ve karabiber karıştırılıp harç hazırlanır. Mayalanmış hamurun yarısı yağlanmış bir tepsiye yayılır. Hazırlanan ıspanaklı harç üzerine döşenir. Hamurun diğer yansı bu harcın üzerine kapatılır. Bir yumurta ile yağ çırpılıp hamurun üzerine sürülür. Kare kare kesilerek fırında bir saat pişirilir.Soğanlı Pide
İçinin hazırlanması; Soğanlar yemeğe doğranır gibi parçalanır, yağ ile kavrulur. Kıyma ilave edilerek kavrulup karabiberi tuz, maydanoz ve iki yumurtalım akları ilave edilir. Pidenin yapılışı; Bira mayası muhallebi kıvamında ilik su ile karıştırılıp içine 3 yemek kaşığı un ilave edilerek sıcak bir yerde kabarıncaya kadar bekletilir. Una, kabaran maya ilave edilerek ekmek hamuru kıvamında, ılık suya şeker ve tuz ilave edilerek yoğrulur ve hamur kabarıncaya kadar bekletilir. Tepsi yağlanır, kabaran hamurun yarısı eller yağlanarak parçalar halinde döşenir. Börek gibi kesilip fırında biraz kabarması beklenir. Kabarınca arından çıkarılıp üzerine iki yumurta şansı sürülerek tekrar tınma verilir. Pide pişince fırından çıkarılıp, üzerine biraz su serpilir ve bezle örtülüp altının terlemesi sağlanır. Böylece üst kabuğunun da yumuşaması sağlanır. Sıcak servis yapılır.Manca
Patlıcanlar, biber, domates közlenip kabuklan soyulur. Küçük küçük doğranarak limon suyu, şirke, sarımsak, zeytinyağı, tuz ile iyice ezilir. Tabağa düzgünce konur, maydanoz ve kırmızı biberle süslenir.Bulama
18 kg. şıra tavaya konur. Ayrı bir tencereye 250 gr. çöven konur ve üzerine 5 kg. su eklenir. Kaynayınca suyu alınır ve ayrı bir yerde toplanır. Aynı tencerenin üzerine 5 kg. daha su eklenir. Kaynayınca bu suda tekrar alınır. Tekrar 5 kg. su eklenir ve kaynayınca bu suda alınır. İlk alınan iki su içine 4 kg. şeker eklenerek bir teneke içinde karıştırılır ve daha önce kaynatılan şıranın içine dökülür. Şıra kaynayıp iyice koyulaşınca kaynayan 3. tenekedeki çövenin suyu köpürtülerek şıranın içine karıştırılır ve ağır ateşte belli bir kıvama gelinceye kadar yaklaşık 3 saat kaynatılır.Peynir Helvası
1 kg tuzsuz beyaz peynir ufalanır. Tencereye konularak hafif ateşte süt haline gelene kadar karıştırılır. Kaynamaya başlayınca 300 gr un ilave edilir ve karıştırılarak tencere içerisinde 20 dakika pişirilir. Piştikten sonra indirilip 400 gr toz şeker ilave edilir.Oturtma
1 kg. un, tuz, yarını limon suyu, iki yumurta, bir su bardağı zeytin yağının 1/4'ü karıştırılıp, yumuşak bu hamur yapılır. Hamur yarım saat bekletilir. Hamur ceviz büyüklüğünde parçalara bölünür. Her parça ayrı ayrı un ve nişasta karışımı ile açılıp, serilir. Açma işlemi bitince açılan yufkaların üzerine ceviz serpilir ve yufka oklavaya sarılır. Oklava çıkarılıp, rulo şeklindeki yufka bir kibrit boyunda kesilir. Kesilen hamurlar dikine olarak tepsiye dizilir. Tepsi dolunca tereyağı ve bir su bardağı zeytinyağının 3/4' ü karıştırılarak tavada kızdırılıp, tepsideki tatlının her tarafına gelecek şekilde bir kepçe yardımı ile dökülür. Fırında kıvamında pişirilir, soğumaya bırakılır. 2 kilo şeker, 1,5 litre su ile kaynatılır, yarım limon suyu ile birlikte kaynar olarak soğuk tatlının üzerine dökülür. Şerbetini çektikten sonra servis yapılır.Nohutlu Ekmek
500 gr. nohut kırılıp, kavanozda ılık suya konulur. Sarılarak sıcak yerde sabaha kadar bekletilir. Köpüren nohut suyu alınır. Bir miktar unla karıştırılır. Kabarmaya bırakılır. Kabaran maya ve nohutlar 1,5 kg. unla yoğrularak ekmek hamuru haline getirilir. Kabarınca açma hamuru gibi susamla tepsiye yerleştirilip, pişirilir.El Sanatları
Kilim
Ayaklı tezgahlarda dokunan kilimin çözgüsü, pamuk atkısı ile boyalı yün ipliğindendir. Zevke göre renk ve desen verilir, atkı ipleri elde, iğ ve teşi ile eğrilip, bitki ve kök boyalarıyla (biber yaprağı, saman, dut yaprağı) boyanır. Bu dokuma Malkara'nın tüm köylerinde yapılmaktadır.Çorap-Çetik
Evlerde yapağıdan işlenip, iplik haline getirildikten sonra, çeşitli kök boyalarla boyanıp, giyecek kişiye göre desen, renk ve ajur seçilerek ters örgü ve düz örgü olmak üzere örülmektedir. Şu anda orjinalliğini kaybetmiş olup, sentetik iplik ve basit desenlerle yapıma devam edilmektedir.Dokumacılık
- Cicim: Kilim tezgahında dokunur. Pamuk ve yün ipliği kullanılır. Kök boya kullanılır. Renk ve desen zevke göre verilir. Ara yeri kilim dokuması olup, torbaları renkli iplik sarılmış küçük mekiklerle çözgü ipliklerin üzerinden geçirilerek yapılır.
- Kıl Dokuma: Kilim tezgahlarında atkı ve çözgüsü keçi kılından iğ ve örekelerde işlenerek yapılmaktadır. Renkler tamamen tabiidir. Tezgahtan düz kumaş olarak çıkar. Renkli ipliklerle dikilip, tığ ve iğne ile oyalanır. Renkli ponpon ve sap yapılır.
- Bez Dokumacılığı: Kendi ürünlerini değerlendirerek, pamuk ve yapağıyı işleyip, iplik haline getirilerek, kök ve paket boyalarla boyanarak elde ettikleri iplikleri, kilim tezgahında kare ve çizgili desenlerle dokumaktadırlar. Bu dokumaları yatak, yorgan çarşafı, yüklük örtüsü ve ekmek bezi, penevit bezi olarak kullanıyorlar.
- Peşkir-Yağlık: Çözgü ve atkı iplikleri kilime göre çok ince olup, kilim tezgahında dokunmaktadır. Renk ve desenlere çok önem verilmekte. Desenler dokuma işlemi sırasında yapılmaktadır. İplikler diğer dokumalardaki gibi elde edilip, aynı boyalar kullanılmaktadır.
- Yanbolu: Ayaklı tezgahlarda dokunmaktadır. Çözgüsünde hazır pamuk ipliği kullanılır. Atkı ipliği yapağıdan iğ ve öreke ile ince ve kalın olarak, eğriltilerek hazırlanır. Hazırlanan iplikler muayyen aralıklarla düğümlenir, dokuma şekline getirilir.
Gergef işlemeleri
Kare biçiminde, belirli aralıklarla delikleri olan çerçevenin, 4 ayaklı sehpa biçimindeki sehpa gergef denir. Desen çizili kumaş gergefe tahta arasından geçirilen ipliklerle bağlanır. Sim, ipek, tel, kırma ve koton ipliklerle işlenir. Şu anda Kozyörük kasabasında suni iplik ve kotonlarla yapılmaktadır.Nebati Örücülük
Mısır kabukları ile meydana gelen örgülerde, mısır kabuklarının temiz ve sağlamı ayrılır. Bunların bir kısmı boyanır. Bunlar birbirine düğümlenerek örme işlemi yapılır. Boyanan saplarla veya rafyalarla desen verilir. Bazıları da sade boyanır.Geleneksel Giyim-Kuşam
Kadın Kıyafeti
İçte işlik, üzerine bürümcük gömlek (uzun kollu) ve onun üzerine ele genellikle kadife veya saten kumaştan dikilmiş, üzeri simli işlemeli cepken giyilirdi. Bedenin alt kısmına aynı kumaş ve işlemeden yapılmış şalvar giyilir ve sim işlemeli yağlık katılırdı. Kızların başlarında renkli, oyalı çember bulunurdu.Bindallı
Kadife, saten yada atlastan yapılır. Uzun kolludur. Gümüş yada altın simle işlenir, pul ve boncuklarla süslenir. Bindallının üzerine kürk adı verilen bir üstlük giyilir. Daha çok kırmızı olmakla birlikte değişik renklerde kadifeden yapılabilir. Uzun kollu, arkadan yırtmaçlı, cepli bir tür cekettir, içi ise tilki yada tavşan kürkü ile kaplıdır. Bindallının içine bürümcük gömlek, ayağa çorap ve ayakkabı, başa çember ve çemberin üstüne grep takdir.Üçetek
Üst üste giyilen iki elbisedir. Entari de denir. İçe giyilen önden açık, ayak bileğine kadar uzanan, çeşitli renklerde, boyuna çizgilidir. Tüm kenarları (yaka, etek ve kol) oyalıdır. Atlastan yada ona benzer parlak bir kumaştan yapılır. Üste giyilen siyahtır. Kollan dana kısadır. Yine önü açık ve topuklara kadardır. Yaka önü ve göğüs kısmı gümüş sırmayla süslüdür. Ayrıca etek ucunun iç tarafı da yine gümüş sırmayla süslüdür. Bu iki elbise üst üste giyilir. İçe bürümcük gömlek giyilir. Bele uçkur bağlanır. Siyah olan elbisenin sağ ve sol etek ucu belin arka tarafından uçkurun altına geçirilir. Yine bu iki elbisenin altına şalvar giyilir. Elbisenin ön kısmına fıta takılır. Başa önce grep bağlanır. Grebin üzerine başbağı" denen ipekli ve pamuklu dokumadan oldukça geniş yapılan dikdörtgen bir örtü bağlanır. Kısa kenarlarında dokunurken yapılan renkli süslemeler vardır. Krem veya beyaz renklerdedir. Bu giysinin altına ayağa çorap ve ayakkabı giyilir.Cepken
Satenden, atlastan, kadifeden kollu ve kolsuz olarak yapılır. Ekonomik duruma göre kadifeden olanlar san sim ve pul kullanılarak işlenir. Hakim desen gündöndü motifidir.Şalvar
Satenden, atlastan, kadifeden, pazenden oldukça bol yapılır. Ağı neredeyse topuklara değer. Kadifeden olanların işlemesi cepkenle aynıdır.Uçkur
Dokuma ve lastikten yapılır. Şalvarı tutmaya yarar. Dokuma yapılanların iki ucu işlenir. Sol paçanın üzerine sarkıtılır.Yağlık
Dokuma kumaştan yapılır. Bel ile diz kapağı arasını kaplar, iki ucu hesap işi, Türk işi ve kanaviçe teknikleri ile işlenir. Sadece sim işlemeli olabildiği gibi, renkli de olabilir.Fıta (Hota)
Belden diz altına kadar ulaşan bir parçadır. Renkli dokuma kumaştan yapılır. Dokuyan kişinin arzusuna göre değişik motiflerle süslü olabilir.Para Kesesi
Dantel, örgü yada saten kumaştan, işli yada işsiz bir torba biçimindedir. Etrafı oyalıdır. Bir tür cüzdandır. Şalvarın beline yada cepkenin iç tarafında oluşturulmuş bir cebe konabilir.Kürt
Daha çok kırmızı olmakla birlikte değişik renklerde kadifeden yapılırdı. Uzun kollu, arkadan yırtmaçlı, cepli bir tür cekettir, içi ise tilki yada tavşan kürkü ile kaplıdır. Gemilere bindallılarının üzerine giydirilen bir tür üstlüktür.Gömlek
Bürümcük dediğimiz ipekli ve pamuklu dokuma kumaştan yapılır. Yaka kenarları ve kol kenarları iğne oyalıdır. Diz kapaklarına Kadar varan uzun kollu bu gömlek, gecelik olarak da kullanılır.İç Donu
Bürümcükten yapılır. Dar, uzun paçalı, şalvarın altına giyilen parçadır.Baş Yazmaları
- Çember: Başa katılan bir parçadır. Çember kare bir kumaştan yapılır. Dokuma kumaştan olanlarının etrafı hesap işi yada Türk işi motifleriyle işli olup, kenarları oyalıdır. Ayrıca, çeşitli renklerde, etrafı çiçek motifi baskılı kumaştan yapılabilir.
- Grep: İpekli düz kumaştan, kenarları oyalıdır. Her renk olabilir.
Çorap
Yapağıdan, elde örülmüş, işlemeli yada işlemesizdir. Beyaz yada renklidir.Çetik
Çorap üzerine giyilir. Patik de denir. Çok çeşitli renklerde ve üzerleri çok çeşitli desenlerle süslüdür. Dana çok ev yada avlu içinde giyilir. Bir tür terliktir.Kalaş Kundura
Çok sert deriden yapılan bir ayakkabıdır. Yöremizde son yıllarda yaptığımız araştırmalarda bulduğumuz giysilerle birden çok türden giysi kullanıldığı görüşmüştür. Parça adları ayrı olmakla birlikte, yapıldıkları kumaşlar ve yapılış biçimleri ile farklılık göstermektedir. Yukarıda anlattığımız ve en yaygın kullanımı olan bu giysi türleri dışında, farklı iki tür giysi daha görülür.Erkek Kıyafeti
Erkek giysilerinde üstte bir cepken bulunurdu. Cepkenin içine varlıklı kişilerin giydiği camadan adı verilen yelekler vardı. Cepkenin içinde diril denilen kumaştan yapılmış, yakasız ve uzun kollu gömlekler bulunuyordu. Potur ( şalvar ) her zaman uçkunudur. Yandan yırtık cepli ve cep ağızlarından başlayarak paçalara kadar kaytan işlemeli olup, yöreseldir. Ayaklarda beyaz yapağıdan el örmesi çoraplar, genellikle bordo renkli, süslü yün örgü tozluklar bulunur. Çorapların üzerine tulumbacı ayakkabısı (daha çor zenginlerin giydiği) veya dilli çarıklar giyilirdi.Başta, daha önceleri keçe külah bulunuyordu. Keçe külahın üstüne sarık veya dolan sarılmakta idi. Bu keçe külah, daha sonra fese yerini bırakmıştır. Fesin üstüne ise tel işlemeli çevreler ve puşu sarılıyordu.
Cepken
Kaşe, aba ve şayaktan yapılır. İçi astarlıdır. Kolları, cepkenin sırt ve önleri siyah kaytandan çeşitli motiflerle süslüdür. Onu açık ve uzun kolludur. Hakim renkler; havacı mavi ve lacivert olmakla beraber deve tüyü, kahverengi ve yeşil renk olanları da vardır.Yelek
Cepkenin içine giyilir. Kaşe, aba ve şayaktan yapılır. İçi astarlıdır. Yelek üstünde süsleme bulunmaz. Önü düğmeli olup kruvaze biçiminde üst üste biner. Kolsuzdur. Köstek koymak için cebi vardır. Çoğunlukla cepkenin renginde veya ona uygun renkte yapılır.Potur
Kaşe aba ve şayaktan yapılır. Paçaların yanları belden ayak Dileğine kadar siyan kaytan işlemelidir. Üst kısmı kol olup ayak bileğine doğru daralır. Paça kısımları düz bittiği gibi iç tarafa gelen kısımlarının düğmeli yapıldığı da olur.Havacı mavi, lacivert, deve tüyü, kahverengi ve yeşil renklerdedir. Her güne giyilen potur işlemesiz olabilir. Yabanlık giysi dediğimiz düğümlük ve bayramlık giysiler çok daha gösterişlidir.
Uçkur
Fitil, patiska ya da yapağıdan yapılıp iki ucu işlemesizdir. Poturun beline geçirilerek lastik görevi gören bir parçadır.Kuşak
Kırmızı üzerine beyaz çizgili dokumadan yapılır. Hakim renk kırmızı olup beyaz renkleri de vardır. 2-3 m. uzunluğunda, 30-40 cm. genişliğindedir. Poturun bel kısmı üstüne bir kaç kez dolamak suretiyle bağlanır.Çevre
Beyaz, dört ucu sim ya da kanaviçe işli kare bir örtüdür, işlemeler gergefle yapılır.Para Kesesi
Çeşitli kumaşlardan (desenli de olabilir) ya da dantel örgüden yapılır. İçine para konur, bir tür cüzdandır, Tütün Tabakası çoğunlukla gümüştendir. Kuşak içine konur.Köstekli Saat
Zincirli gümüş saattir.Gömlek
Cepkenin altına giyilir. Uzun kollu, hakim yakalı, önden düğmelidir. Düğmeler tam ortada olabileceği gibi yakadan itibaren yandan da olabilir.Düz beyaz kumaştan, ya da dokumadan gri veya krem rengi çizgili olabilir. Diğer bir adı da mintandır.
Sarık
Tatanın üstüne giyilir. San, gri, mavi, turuncu renkli dokuma kumaştandır. Tata üzerine dolanır, sağ tarafta bağlanarak, uçlan sarkıtılır.Tata
Başa giyilen her günlük şapkadır. Keçeden yapılır.Çorap
Yapağıdan ya da yünden yapılır. Krem rengi veya beyazdır, süslü olanları da vardır.Çarık
Hayvan derisinden yapılır. İpleriyle ayak bileğinden tozluğun üzerine bağlanır. Genellikle yazın tarlaya giderken giyilir.Tozluk
Bordo renkli yapağıdan elde Örülür. Poturun dizden aşağı bölümüne giyilir. Poturun paçalarını tozdan, kirden korumak için kullanılır. Günlük giyside çoğunlukla tarlaya giderken giyilir.Folklör
Halk Oyunları
Malkara yöresinde oynanan oyunlar genel olarak karşılama, hora, çete oyunları (ağır hava adıyla) olarak isimlendirilir. Oyunlarda akış hızlı başlayıp hızlı bitme(karşılama), yavaş başlayıp yavaş bitme(ağır hava), yavaş başlayıp hızlı bitme (patrona, çevriye) olarak görülür.
Oyunlar yalnız erkek, yalnız kız, ya da kız erkek karışık olarak oynanır. Ancak ağır hava tipindeki oyunlar yalnız erkekler tarafından oynanır.
Yörede oynanan oyunlarda genellikle davul, klarnet, zurna, tulum en çok çalman enstrümanlardır.
Geçtiğimiz yıllarda Kültür Bakanlığından gelen yetkililer, yöre oyunlarını test etmişler, Edirne-Kırklareli yöreleri halk oyunları ile aradaki farkları tespit ederek Malkara Halk Oyunlarını kendine özgü özelliklerini, geleneksel adet ve göreneklerini belgelemişlerdir. Halen bu belgeler Kültür Bakanlığı arşivlerinde bulunmaktadır.
Böylelikle Malkara Halk Oyunları Kültür Bakanlığı tarafından tescil edilmiştir.
Yörede Oynanan Halk Oyunlarının isimleri;
- Debreli
- Üç Tokmak
- Eski Fasulye
- Çevriye
- Patrona
- Karaçalı
- Fetih
- Tulum
- Yarım Kasap
- Düz Kasap
- Arzu ile Kamber
- Karayusuf
- Yuvan Kaptan
- Gacal Karşılaması
- Çiftetelli
- Tekirdağ Karşılaması
Gelenek ve Görenekler
Şimşir (Ahret dalı)
Kızlar birbirleriyle ahiret tutarlar. Bunlardan hangisi önce evlenirse ahreti şimşir hazırlar. Şimşirde iğneden ipliğe (iğne, iplik, meyve, oyuncak, tarak vs.) ne varsa konur. Bunlar koparılmış bir çam ağacının dalına bir iple tutturulur. Mayın geleceğine yakın bütün davetliler ahretin evine gider. Biraz oynadıktan sonra şimşir ve bohça alınarak eve gelinir. Mayın geldiği haber verilince, gelin içeriye sokulur. Kaynana gelinin çıkarılmasını ister. Kızlar kaynanadan tel parası isterler. Kaynana gönlünden ne koparsa verir. Gelinin arkadaşları bir halka halinde gelini ortaya alırlar. Mani söyleyerek kaynanadan şeker ve para isterler.Ay ermeyiz ermeyiz,
Cama perde germeyiz.
Kaynana oynamadan,
Biz gelini vermeyiz.
(Kaynanayı mutlaka oynatırlar gelinin yengeleri koluna girerek gelini kaynanaya teslim ederler.)
Çömlek Kırma
Gelin alayı evine gelince önce gelin çıkartılmaz. Gelini arkadaşları türkü söyleyerek kaynananın yanına getirirler. Kaynana bu kızlara para verir. Gelin Kaynanasının ve akrabalarının ellerini öper. Sonra gelinle kaynana oynarlar. Kaynana ile gelin oynarken aralarında çömlek kırarlar.Sedenka
Köy kadınlarının kendilerine has eğlencelerindendir. Üç çeşittir:- Konu komşunun toplandığı bir nevi yardımlaşmadır. Bulgur çekilir, pazı açılır, sohbet edilir. Kızlar darbuka çalıp şarkı söylerler. Özellikle kabak ve mısır yenilir.
- Söz kesimi için toplanıldığında kızın ailesinden söz alınırsa, damat adayına kızdan alınan mendil götürülür. Eğlence yapılır.
- Harman zamanı yapılan sedenkadır. Ayçiçeği veya mısır dövülüp soyulurken toplanılır.
Hıdrellez (Teferrüç)
Evrenbey Tekirdağ'ın Malkara ilçesine bağlı bir mahalledir. Mahallede Yunanistan ve Bulgaristan kökenli göçmenler yaşamaktadır. Bu araştırma, Ezel EVREN tarafından alanda, görüşme ve gözlem teknikleri kullanılarak gerçekleştirilir.Hıdrellez, Evrenbey'de, Mayısın 5. gününde kutlanır. Hıdrellez günü, ateş yakılır, insanlar ateşin üzerinden atlarlar. Atlama sırasında dilek tutarlar ve ayrıca “ağrılarım, sızılarım, kel papaza” derler. Böylece bütün bir yıl hastalıklardan korunacaklarına inanırlar. Yine hıdrellez günü gül ağacına, para kesesi bağlarlar. Evlenmek ya da evlerinin olmasını istiyorlarsa gül ağacının dibine kiremitlerden ev yaparlar. Bu ev maketinin içine çocukları olmasını istiyorlarsa, çalı çırpıdan çocuk figürü, bekarlarsa erkek figürü yaparlar. Zengin olmak istiyorlarsa evin içine para koyarlar. Ertesi sabah güneş doğmadan önce kalkıp, yaptıkları evlere bakarlar. Eğer ev bozulmamış ve örümcek tutmuşsa dileklerinin gerçekleşeceğine inanırlar.
Evrenbey Köyünde, Hıdrellez'den bir hafta sonra yapılan şenliklere teferiç denir. Teferiç, Arapça Teferrüç (gezintiye çıkma) sözcüsünden gelmektedir. Halk arasında teferiç biçimine dönüşmüştür. Mehmet V. Yurtsever'de, Anadolu dışında Hıdrellez'den bir hafta sonra kutlanan eğlenceler olan tepreşin teferrüç sözcüğünden bozma olduğundan söz etmektedir.
Hıdrellez'den bir harta sonra Teferiç gününe doğru mahallede yoğun bir hareket göze çarpar. Özellikle mahallede, bir ailenin evinde büyük hazırlıklar vardır. Bu aile o yıl mahallede teferiçi gerçekleştirmeyi üstlenmiş olan ailedir. 1995 yılında bu geleneği Şerafettin ÇELİK'in ailesi gerçekleştir.
Tereriç Geleneğini;
- Teferiç öncesi hazırlıklar,
- Teferiç günü yapılanlar.
a. Teferiç Öncesi Hazırlıklar
O yıl Teferiç yapmayı üstüne almış aile öncelikle teferiçi satışa çıkarırken (bu sembolik satıştır) kullanacağı tepsiyi hazırlar.Büyük yemek tepsisi (sininin) içine kuzu etiyle yapılmış pilav, zeytinyağlı yaprak sarması, börek ve baklava konur. Ayrıca kesilen kuzunun kuyruk bölümü de tepside yer alır. Tepsinin üzerine oyalı kırmızı grep örtülür.
Tepsi hazırlığın dışında tereriçi yapan aile gelecek olan misafirler için çeşitli yemekler yapar. Teferiçten birkaç gün önce başlayan bu hazırlık sanki bir düğün yemeği hazırlığı görünümündedir. Köyde yemek yapmakta usta bilinen kişiler de yardıma gelirler. Köy dışından ve içinden gelecek olan misafirler için hazırlanan yemeklere şunları örnek verebiliriz:
- Kıymalı şehriye çorbası
- Kuzu eti kavurma
- Etli pirinç pilavı
- Kuru Fasulye
- Zeytinyağlı, yaprak sarması
- Patatesli köfte
- Karnıyarık
- Peynirli börek
- Baklava
- Salata Ayran
b) Tereriç Günü Yapılanlar
Teferiç, mahalle meydanında, okul bahçesinde ya da geniş bir alanda yapılır. Teferiç sabahı, alana sandalyeler dizilir, kalın tahtalarla oturulacak yerler hazırlanır. Bu hazırlığa mahallenin gençleri yardım ederler. Öğlene doğru teferiçi üstlenen ailenin evine mahalle içinden ve dışından misafirler gelmeye başlar. Sofralar kurulur. Yemekler yenir. Sohbet edilir. Teferiç günü mahalle içinden gelen misafirler mutlaka birer kap herhangi bir çeşit yemek getirirler.Yemeklerini yiyen misafirler, alana giderler ve yerlerini alırlar. Müzisyenler yöresel türkülerini çalmaya başlarlar. Genç kızlar ve kadınlar oyun oynarken, delikanlılar bu oyunlara başlangıçta katılmazlar, izlemekle yetinirler. Ancak eğlencenin sonunda oyuna katılırlar. Eğlence devam ederken sıra mani söylemeye gelir, teferiçi üstlenen ailenin hanımı, kızları yada gelinleri bir gün önce gül ağacının dibine gömülmüş küpü çıkarıp, meydanın ortasına getirir. Ağzını açar, içindeki eşyaları tek tek çıkarır ve her biri için bir mani söyler. Bu manilere birkaç örnek verebiliriz:
Manici başı mısın?
Cevahir taşı mısın? Sana bir mani yazsam Cebinde taşır mısın?
******
Malkara'nın kaşarı Kazanmıştır başarı Öyle bir yar sevdim ki Haşarı mı? Haşarı!
******
Malkara bayır olsa, Yolları çayır olsa, Benim gözlerim kara Yarimin çakır olsa,
Ah Översin översin
Öküzleri döversin
Alıştırma elini be yarim Sonra beni döversin
******
Kolumdaki saate
Nacar diyorlar nacar
Ben yarime varırsam Açmayan güller açar
******
Armudumu dişledim.
Sapını gümüşledim.
Ben yarimin ismini,
Fistanıma işledim.
******
Mavilisin Maşallah
Sen benimsin inşallah
Kavuşmadık yar olmaz
Kavuşuruz inşallah
Maniler söylendikten sonra oyunlar devam eder. Eğlence devam ederken sıra teferiçin gelecek yılki yeni sahibini belirleyecek kuyruk denilen tepsinin sembolik olarak satılmasına gelir. Teferiçi üstlenen aileden bir kadın tepsiyi ortaya getirir ve kafasının üzerinde misafirler arasında gezdirmeye başlar. Bu gezdirme sırasında herhangi birinin önünde durup, tepsiyi kendi başının üzerinden karşısındaki kişinin başının üzerine koyar. "Yağlı kuyruk, ballı kuyruk, yok mu alan?" sözlerini söyler. İlk seferinde alan çıkmaz. Bu birkaç tur devam eder. Sonunda dana önceden gelecek yıl teferiçi yapmaya talip olduğu söylentileri duyulan ailelerin üyelerinin önünde durur. Tepsiyi karşısındaki kadının başının üzerine koyar ve somsunu yineler. “Yağlı kuyruk, ballı kuyruk yok mu alan?” “Satın aldım.” cevabını alınca tepsiyi teslim eder. Bundan sonra bir süre daha oyunlar devam eder ve o yıl ki teferiç şenlikleri sona erer.
Gelenek ve görene ki erimizin kaybolup gittiği, gelişen teknoloji ve buna bağlı olarak değişen sosyal yaşamımızda özellikle ekonomik sıkıntılara rağmen teferiç geleneğinin halen devam ettiriliyor olması sevindiricidir. Evrenbey Köyünde geçmişten bu güne birtakım değişikliklere uğrayarak da olsa bu gelenek mahalle halkı tarafında büyük bir özveri ve coşku içinde sürdürülmektedir. Teferiç geleneği, sadece bir eğlence ve boşça vakit geçirmeyle sınırlı değildir. Hazırlıkları sırasındaki büyük yardımlaşmayla, şenlik gününde söylenen manilerle, oynanan oyunlarla; mahalle halkının birlik beraberliğini gösterme, yeni nesillere bu geleneklerimizi sevdirme ve aktarmaya yönelik niteliğiyle de önemlidir.
Cemal (Cemel)
Köylerde mahsul ekimi sonunda bol ve bereketli ürün dileğiyle cemal tertiplenir. Köy delikanlıları pösteki ve minderler deve yerlerine çanlar takarlar, ev ev dolaşır para ve buğday alırlar. Vermemekte ısrar edenleri o gece uyutmazlar. Sonra topladıkları para ve buğdaylarla helva alırlar. Yanında kolaç yapılarak bir evde toplanarak eğlence yapılır. Köyde mahalleler arasında Cemel yapılır. Bir mahallenin cemelleri, diğer mahalleye geçerse kavga çıkar.Örfene
Kış eğlencelerindendir. On beş günde bir yapılır, pişirilir. Maniler türküler söylenir. Kadınlar arasında olur.Kırk Uçurma
Bebek otuz yedi günlük olunca bir bakır su kaynatılır, içine bir altın atılır. Bir yumurtanın tepesi delinip içi çıkartılır. Tepesi delik yumurtanın içine su doldurularak bakırdaki suyun içine kırk kez boşaltılır. “Kırkı kırkladım, kırk birinde pakladım deyip”, bebek ve annesi o suyla yıkanır. Öğleden sonra veya akşam üzeri bebek en uzak komşuya gezmeye götürülür. Böylece bebeğin sesinin güzel olacağına inanılır.Adım Peksimeti (Adım çöreği)
Çocuk yeni adım atmaya başladığı zaman annesi peksimet, çörek, nohutlu küçük ekmekler yapar. Peksimetlerden birinin içine para konur. Peksimetler komşulara dağıtılır, içinde para olan peksimet kime çıkarsa o, çocuğa bir hediye alır. Adım çöreği yapılmazsa çocuğun düzgün yürüyemeyeceğine inanılır.Diş, Buğdayı (Diş Mısırı)
Dişleri yeni çıkmaya başlayan bebekler için yapılır. Gece komşular çağrılır. Kaynatılmış buğday veya mısır taneleri tabaklara konur. Bir tanesinin içine para konur. Para kimin tabağında çıkarsa o, bebeğe hediye alır. Otuz iki tane buğday (mısır) ipe dizdir. Bebeğin omzuna asılır. Bebeğin omzundaki buğdayı (mısırı) görenler bir tane kırıp başından aşağıya atar. Bu adet yapılırsa bebeğin dişlerinin sağlam olacağına inandır.6 Ay Kınası
Kız çocuğu 6 aylık olduğu zaman yapılır. Gece komşular çağrılır. Çalınıp, oynanır, eğlenilir. 6 aylık olmuş kız çocuğunun her iki eline analı babalı genç kızlar tarafından kına yakılır. Bu olaya 6 ay kınası denir. Bunun yapılmasının nedeni kız çocuğunun iffetli ve çalışkan olacağına inanılır.Mart ipliği
Genç kızlar mart aynıda ellerine kırmızı ve beyaz renkli ip bağlarlar. Bu ipi bir ay çıkarmazlar sonra bir taşın altına koyarlar. Taş kaldırıldığında karınca görülürse, gelin gideceği yerin zengin olacağına inanılır.İmece (Meci)
Karşılıklı yardımlaşmadır. Koyun yapağılarının temizlenmesi, mısır soyulması gibi işlerde komşular toplanır. Ev sahibi ikramlarda bulunur. Geceyi sohbet ederek, türkü, mani söyleyerek eğlencen bir şekilde geçirirler.Malkara
Malkara, Osmanlı döneminde Yörüklerin yerleştirildiği ve Ahilik kültürünün kök saldığı, tarım ve hayvancılıkta verimli tarım alanları ile öncü olmuş bir yerleşim yeridir. Tarımsal üretimin yanında süt ve süt ürünleri, gıda sanayi ve tarım makineleri üretimi şehrin önemli gelir kaynaklarını oluşturmaktadır.
Topraklarının verimliliği Türkiye ortalamasının üstünde olması, söz konusu endüstrilerde önemli avantajlar sağlamaktadır. İlçede yer alan Organize Sanayi Bölgesi, gıda sanayinde uzmanlaşmış ve küme yapısına sahip bir yer olarak tasarlanmış; ancak beklenen ilginin oluşmaması nedeni ile buranın genel bir Organize Sanayi Bölgesi'ne dönüştürülmesi gerektiği kanısı kabul görmüştür.
Malkara, süt ve süt ürünleri üretiminde bölge içinde önemli söz sahibi yerlerden birisidir. Bu alanda birçok firma bulunmasına rağmen; Malkara'da markalaşmanın tam sağlanamadığı görülmektedir.
İstanbul-Çanakkale yolu üzerinde bulunan şehrin tanıtımının yapılması ile gelişimi daha da hızlandırılabilecektir. Ayrıca Malkara'da sulu tarımın başlatılması için sulama birlikleri tarafından yapılan çalışmalar, bölgenin tarımdan elde ettiği katma değere önemli katkı da bulunma potansiyeline sahiptir.
Topraklarının verimliliği Türkiye ortalamasının üstünde olması, söz konusu endüstrilerde önemli avantajlar sağlamaktadır. İlçede yer alan Organize Sanayi Bölgesi, gıda sanayinde uzmanlaşmış ve küme yapısına sahip bir yer olarak tasarlanmış; ancak beklenen ilginin oluşmaması nedeni ile buranın genel bir Organize Sanayi Bölgesi'ne dönüştürülmesi gerektiği kanısı kabul görmüştür.
Malkara, süt ve süt ürünleri üretiminde bölge içinde önemli söz sahibi yerlerden birisidir. Bu alanda birçok firma bulunmasına rağmen; Malkara'da markalaşmanın tam sağlanamadığı görülmektedir.
İstanbul-Çanakkale yolu üzerinde bulunan şehrin tanıtımının yapılması ile gelişimi daha da hızlandırılabilecektir. Ayrıca Malkara'da sulu tarımın başlatılması için sulama birlikleri tarafından yapılan çalışmalar, bölgenin tarımdan elde ettiği katma değere önemli katkı da bulunma potansiyeline sahiptir.
Malkara - Μάλγαρα - Малгара | |
---|---|
| |
| |
| |
Yüzölçümü | 1.243 km² |
Rakım | 250 m |
Nüfus | 52.758 |
İl Merkezine Mesafe | 56 km |
Telefon Alan Kodu | 282 |
Posta Kodu | 59300 |
Belediye Başkanı | Ulaş Yurdakul |
Kaymakam | Erkan Karahan |
Malkara, Osmanlı döneminde Yörüklerin yerleştirildiği ve Ahilik kültürünün kök saldığı, tarım ve hayvancılıkta verimli tarım alanları ile öncü olmuş bir yerleşim yeridir. Tarımsal üretimin yanında süt ve süt ürünleri, gıda sanayi ve tarım makineleri üretimi şehrin önemli gelir kaynaklarını oluşturmaktadır.
Topraklarının verimliliği Türkiye ortalamasının üstünde olması, söz konusu endüstrilerde önemli avantajlar sağlamaktadır. İlçede yer alan Organize Sanayi Bölgesi, gıda sanayinde uzmanlaşmış ve küme yapısına sahip bir yer olarak tasarlanmış; ancak beklenen ilginin oluşmaması nedeni ile buranın genel bir Organize Sanayi Bölgesi'ne dönüştürülmesi gerektiği kanısı kabul görmüştür.
Malkara, süt ve süt ürünleri üretiminde bölge içinde önemli söz sahibi yerlerden birisidir. Bu alanda birçok firma bulunmasına rağmen; Malkara'da markalaşmanın tam sağlanamadığı görülmektedir.
İstanbul-Çanakkale yolu üzerinde bulunan şehrin tanıtımının yapılması ile gelişimi daha da hızlandırılabilecektir. Ayrıca Malkara'da sulu tarımın başlatılması için sulama birlikleri tarafından yapılan çalışmalar, bölgenin tarımdan elde ettiği katma değere önemli katkı da bulunma potansiyeline sahiptir.
Topraklarının verimliliği Türkiye ortalamasının üstünde olması, söz konusu endüstrilerde önemli avantajlar sağlamaktadır. İlçede yer alan Organize Sanayi Bölgesi, gıda sanayinde uzmanlaşmış ve küme yapısına sahip bir yer olarak tasarlanmış; ancak beklenen ilginin oluşmaması nedeni ile buranın genel bir Organize Sanayi Bölgesi'ne dönüştürülmesi gerektiği kanısı kabul görmüştür.
Malkara, süt ve süt ürünleri üretiminde bölge içinde önemli söz sahibi yerlerden birisidir. Bu alanda birçok firma bulunmasına rağmen; Malkara'da markalaşmanın tam sağlanamadığı görülmektedir.
İstanbul-Çanakkale yolu üzerinde bulunan şehrin tanıtımının yapılması ile gelişimi daha da hızlandırılabilecektir. Ayrıca Malkara'da sulu tarımın başlatılması için sulama birlikleri tarafından yapılan çalışmalar, bölgenin tarımdan elde ettiği katma değere önemli katkı da bulunma potansiyeline sahiptir.
Malkara İstatistikleri
Tarihi Kişilikler
Malkara'ya sürgün Gelen Ünlüler
Hadım Süleyman Paşa
Ölümü 1548. Mısır Valisi iken Hint Denizi seferinde başarısız olunca Malkara'ya sürülmüştür.
Koca Sinan Paşa
Ölümü 1596. Ünlü Osmanlı Vezir-i Azamıdır. 1580'de Malkara'ya sürgün olarak gönderilmiş, 4 yıl burada yaşamıştır. Bugünkü Sinanpaşa merası onun adından gelir
Sofu Mehmet Paşa
Ölümü 1469. Sadrazamlıktan azledilince Malkara'ya sürgün edilir. Bugünkü Şadırvanın olduğu yerde boğularak öldürülür.
Melek Ahmet Paşa
l651'de Malkara'ya sürgün edilmiştir.
Boynu Eğri Mehmet Paşa
l656'da Malkara'ya sürgün edilmiştir.
Hacı Evhat
1524'lerde Kanuni'nin özel öğretmenliğini yapan bu bilgin, onu çekemeyenlerce Malkara'ya sürgün gönderilmiştir. Malkara'nın en büyük mahallelerinden biri bu zatın adını taşır. İlginç Vakıflar kuran Hacı Evhat, hayırsever kişiliği ile Malkaralıların gönlünde taht kurmuş, anısı ölümsüzleştirilmiştir.
Bedri Mustafa Paşa
l689'da Malkara'ya sürgün edilmiştir. Aslen Malkara doğumludur. Devlet kademesinde birçok önemli görevlerde bulunmuş, Osmanlı tarihinde ilk defa içkiye vergi koymuştur. Avusturya ile devam eden savaş sırasında Macaristan Serdarı Arap Recep Paşa yenilince ulema sınıfı Mustafa Paşanın aleyhine dönmüştür. 2.Süleyman Sadrazamlığa Fazıl Mustafa Paşayı getirince Bedri Mustafa bu görevden alınarak Malkara'ya sürgün edilmiştir.
Malkara'da Tarihi ve Edebi Kişilikler
Evliya Çelebi
Şair Nev'i
Gelibolu'da müderrisliğe başladı (1566). İstanbul'da Şah okulu, Murat Paşa, Caferağa, Mihrimah Çınarlı medreselerinde ders okuttu (1572-1690). Bağdat kadılığına atandıysa da yola çıkmak üzereyken III. Murat'ın şehzadelerinin hocalığıyla görevlendirildi. III. Mehmet, babasının ölümü üzerine tahta geçerek 19 kardeşini idam ettirince (1595), kardeşlerinden Şehzade Mustafa, Beyazıt, Osman ve Abdullah'ın hocası olan Nev'i' yi de emekliye ayırdı. 24 Haziran 1599 yılında vefat etti.
Nev'inin en büyük eseri Divan-ı dır. Üç dilde otuza yakın eser vermiştir. Şair kişiliği yanında zamanının tanınmış hilallileri arasında da yer almıştır. Aşk konusunu duygulu, içtenlikli anlatımla işleyen gazelleri de vardır. Kasidelerinin özellikle girizgâhları, taşıdığı sanat değeri bakımından beğenilmiştir. Oğlu şair Alayı tefsir, kelam, tasavvur, akait, fıkıh, mantık gibi konularda 30'u aşkın yapıtı olduğunu belirtmişse de bunlardan pek azı günümüze kalmıştır. Divan-ı (yeni harflerle basım. 1977) dışındaki yapıtlarının başlıcaları manzum, Kırk Hadis Çevirisi, tasavvufa aşkı konu edinen Hasbıhal Mesnevisi; din, tarih, bilim konularıyla ilgili bir ansiklopedi olan Ne tayic ül-lünun ve mehasül-mütım: Fu sus ül-hıham çevirisi Risale-ı Nevayı Uşşak, Risale-ı mantık, Hace-ı Cihanın münseatinüdan tercümelerdir.
Hacı İlbey
Osmanlıların Balkanlarda baş döndürücü bir hızla fetihlerde bulunduklarını gören Bizans ve Avrupa devletleri telaşa kapıldılar. Macar, Bulgar, Sırp ve ulaklardan oluşan 60.000 kişilik haçlı ordusu Sofya ovasında toplandı. Bu durum Edirne'de bulunan Rumeli Beylerbeyi Lala Şahin Paşa'yı telaşa düşürdü. Durumu Bursa'da bulunan I. Murat'a bildirdi ve acele yardım istedi. I. Murat'ın yardım için gönderdiği ordular Venedikliler Çanakkale Boğazını kapattıklarından Avrupa yakasına geçemedi. Hacı İlbey Lala Şahin Paşa'nın heyecanını teskin ederek 10.000 kişilik kuvvetiyle Haçlıları karşılamak üzere ayrıldı. Geceleri hareket ederek haçlı ordusunu izledi. Haçlılar Filibe'den ayrılarak Meriç nehri civarında karargah kurdular.
Hacı İlbey o gece askerlerini taarruza hazırladı. Gün doğumuna iki saat kala mehter takımına gürültülü hır hava çaldırdı. Davul, kös ve zurna sesleri gecenin karanlığını yırtarcasına ovayı inletti. Hacı İlbey komutasındaki akıncılar, çeşitli yönlerden şiddetli bir baskın yaptı. Osmanlı Ordusunun geldiğini sanan haçlılar darmadağın oldular. Akıncılar kılıçlarından kurtulabilenler Meriç nehrinde boğuldular. Macar Kralı canın zor kurtardı. 1363 yılında kazanılan bu zafer, Osmanlı tarihinde Sırpsındığı, savaşı tarihlerde ise Meriç veya Çirmen muharebesi olarak yer aldı.
Ancak, düşmanın ezici çokluğu dolayısıyla Padişahtan yardım istemesi ve bu arada maiyetindeki bir komutanın, onbin kişilik kuvvetiyle altmışbin kişilik haçlı ordusunu hezimete uğratması, Rumeli Beylerbeyi Lala Şahin Paşa'yı küçük duruma düşürdü. Eşsiz bir kahraman ve komutan olan Hacı İlbey'i bir vesile bulup 1364 yılında zehirletti. Efsanevi kimliği ile Rumeli'nin fethinde en önemli rolü oynayan Hacı İlbey, askeri bir deha ve cesur bir komutandı.
Gazi Ömer Bey
Ömer Bey, Fatih zamanında yaşamış, babası Turhan Bey'in yanında yetişmiş, savaş meydanlarında sayısız kahramanlıklar göstermiş gözü pek bir kumandandı.
Yunanistan ve Mora işlerindeki vukufu ile yalnız bu havalide değil, Eflak ve Bosna da Uzun Hasan'ın ve Memlüklerin karşısında babasına layık bir evlat olduğunu göstermiştir.
O'nu, önce Fatih'le Mora'da görüyoruz. Moralılar, dört yıl önce Turhan Beyin emir ve nasihatlerini unutarak tekrar mücadeleye başlamışlardı. Mora işini kökünden halletmek isteyen Fatih, 1458 de Mora'ya bir sefer hazırlamıştır.
Fatih, Ömer Bey'in bu kansız başarısından çok memnun kalmış, Atina'yı görmeye gelmiştir. Akropol'a çıkarak Partenon'u incelemiş, gözlerini ufuklarda gezdirerek Pire Limanı ile çevrili Atina şehrini seyretmiştir. Çok hoşlanan Fatih yanındakilere dönerek "Din ve Devlet böyle bir yerin zaptından dolayı Turhan'ın oğluna nasıl müteşekkir olmasın" diyerek, iltifatta bulunmuştur. Tarihimizin kahramanları arasına giren Ömer Bey'i, Fatih bundan sonra yanından ayırmamıştır.
Tarihimizde Kazıklı Voyvoda diye geçen, Macarların Şeytan, Eflaklıların Cellat dedikleri bu zalimi günlerce kovalamış, mızraklara takılmış 2000 düşman başı ile ordugaha dönmüş, bu hizmeti ile Tasalya Beyliğini kazanmıştır. Bosna'nın zaptında da büyük faydaları görülmüş, düşmanı kovalarken Verbas nehrini yüzerek geçmek suretiyle orduya örnek ve cesaret timsali olmuştur.
Ömer Bey, 20.000 akıncı ile Modan havalisinin altını üstüne getirmiş, eline geçirdiği 500 esiri Fatih'e göndermiştir. Venedikliler Mora' da da perişan edilmiş ve yarım ada tekrar idaremiz altına girmiştir.
1473'te Otlukbeli savaşına katılmış, Murat paşanın tedbirsizliği yüzünden Uzun Hasan'a esir düşmüştür. Fatih, Barburt'a sürgün edilen bu çok sevdiği kumandanın bir çok esir karşılığında serbest bıraktırmıştır.
Ömer Bey, son olarak 1485'te Sadrazam Ali Paşa kumandasındaki kuvvetlerle Osmanlı-Mısır savaşına katılmıştır. Çok çetin olan bu savaşta, Osmanlı'ları sevmeyen Karaman ve Anadolu askerleri savaştan kaçınca, Ali paşa ile Ömer Bey'in Rumen askerleri ile savaşa devam edilmiştir. Ömer Bey, sadık, cesur ve mert bir kumandan olduğunu bu savaşta da göstermiştir. Dehşetli bir saldırıya uğrayan kumandan Ali Paşayı canla başla korumuştur. İki taraf büyük zayiat vermiş, savaş meydanı cesetlerle dolmuştur. Akşama doğru bitap düşen iki taraf çarpışmayı durdurmuştur. Ömer Bey'in kahramanlığı, Osmanlıları ağır bir yenilgiden kurtarmış, ordumuz Toroa'lara çekilmiştir. Padişah 2. Beyazıt, kaçan kumandanları ağır şekilde cezalandırmıştır.
Ömer Bey'in, Fatih ile birlikte 1473 yılından Otlukbeli ile savaşma iştirak ettiği kayıtlarda mevcuttur. Hayat hikayesinden anlaşıldığına göre Ömer Bey, çok cesur bir kumandandır. O'na Fatihin sağ kolu da denilebilir. Ömer Bey, Malkara'da bir camii (Çarşı camii), bir mescit, bir tekke, Edirne'de bir mescit, Başlı köyünde bir tekke yaptırmıştır. Dimetoka ve Malkara'da bulunan bir değirmen, bir dükkan, bina ve arazi ile Yenişehir ve Tırnova'nın cizyelerini vakfetmiştir.
Ömer Beyin 900 hicri tarihli vakfiyesi olduğuna göre, vefat ettiği tarihin 809 değil de 908 olması daha uygundur. Çünkü Ömer Beyin Fatihle birlikte Otlukbeli (1473) savaşına iştirak ettiği kayıtlarda malumdur.
Yazıcıoğlu Mehmet ve Ahmet Bican
Babası, devlet hizmetinde o zaman için önemli bir görev alan katiplik görevinde bulunduğundan "Yazıcıoğlu" lakabıyla anılmıştır. Malkara' da doğmuş ve Gelibolu' da yerleşmiştir.
Yazıcıoğlu Mehmet, devrinin ilimierini öğrenmiş, Arapça ve Farsça bilmektedir. Onun gözlerini başka bir dünyaya açan, gönül dünyasını uyandıran kimse ise Hacı Bayram Veli oImuştur. Bir şikayet sonucu sorgulanmak uzere Ankara'dan, o zaman Osmanlı'nın başkenti olan Edirne'ye getirilmiş olan Hacı Bayram, II. Murat tarafından izzet ve ikram görmüŞtu. Henüz istanbul alınmamlştır; Edirne yolculuğu Çanakkale-Gelibolu üzerinden yapılıyordu. İşte bu sırayla Yazıcıoğlu Mehmet kendisine intisap ile manevı dünyasını geliştirmeye başlamlştır. Hocasını;
"Cihanın kutbu mahı Hacı Bayram
Cihanın şeyhi şahı Hacı Bayram" diye över.
1451 yılında vefat eden Yazıcıoğlu, ömrünün son dönemlerinde şöyle seslenir:
"Resulüllah eşiğine ayak bas Belini dal edip dayak bas. "
"Tövbeye gel tövbeye gel tövbeye Geçti ömrün erişesin nevbeye"
Tasavvuf bir manevi eğitim işidir. İnsanın ruhi-manevi yönünü geliştirmek için zaman zaman belli sürelerle yalnızlığa çekilmek gerekir. Bu sırada mümkün olduğu kadar az yenip içilerek, ibadet ve tefekkürle vakit geçirilir. Bunun bir adıda "çileye soyunmak/çile çıkarmak"tır. Bu işin yapıldığı mekanlara" çilehane" denir. Çilehaneler bazan yerleşim bölgelerinden uzak ve kaya oyuklarında olabilir. Yazıcıoğlu Mehmed'in çilehanesi böyledir. Gelibolu' da, Hamzakoyu sahillerinde büyük bir kaya blokuna oyulmuş, birbirine geçen iki hücreden ibarettir.
Yazıcıoğlu Mehmet ve kardeşi Ahmet Bican'ın mezarları ve türbeleri Gelibolu civarında önemli bir ziyaret yeri olarak işlevini devam ettirmektedir.
Yazıcıoğlu' nu unutturmayan asıl sebep onun "Muhammediye" adlı meşhur eseridir. Kitapta yaradılış, peygamberler ve bilhassa Hz. Muhammed (s.a.v.)'in hayatı, mucizeleri ve başka bir takım dini konular yer alır. Bu manzum kitap Hz. Peygamber'in, rüyasında Yazıcıoğlu' na yaptığı telkin, işaret ve irşad sonucu yazılmaya başlanmıştır. Muhammediye, beş yüz yıl boyunca Türkçe'nin konuşulduğu hemen bütün İslam ülkelerinde okunmuş ve çevilmiştir. Halkın dini kültürünün temel kaynaklarından biri oIan Muhammediye Anadolu, Balkanlar, Maveraünnehir, Kırım, Kazan ve Başkurt Türkleri arasında büyük şöhret kazanmıştır.
Radyo ve televizyonun olmadığı devirlerde, çeşidi toplantılarda, aile içinde akşamları, uzun kış gecelerinde, bazen özel bir melodi ile Muhammediye okunur ve topluca dinlenirdi. Böylece ortak bir dini bilgi ve duygu ortamından herkes bir şeyler alırdı.
Yazıcıoğlu' nun bitip tükenmez bir Allah ve peygamber sevgisi vardır. Şu beyitler bu duyguları dile getirir:
"Senin vasfin kitabını yazarken Yazıoğlu, Yanar canı, eder ahı, elinde tutuşur evrak. "
Rivayete göre, Muhammediye' nin, yazarın elinden çıkan nüshasında, bu beytin bulunduğu sayfa kısmen yanık görüntüsünde, kahverengileşmiş ve kavrulmuş gibidir. "Burası müel, lifin ahıyla yanmıştır" diye işaretlenmiştir.
Bir başka yerde Yazıcıoğlu Allah'a şöyle yakarır:
"Dedin ‘la taknetu min rahmetillah'
Ümid ile kapına geldim ey şah"
Yazıcıoğlu Mehmed'in Ahmet Bîcan adlı kardeşi de bu yolun meşhurlarındandır. Onun "Envaru'Aşıkin" isimli kitabı da benzer konuları, nesir/düz yazı şeklinde işlemiştir. "Bican" yani "cansız" Iakabının verilmesi, tasavuf yoluna girdikten sonra, ilahı aşkını' artırmak için çok perhiz yapmasına bağlanır. Sonunda çok zayıflaması ile adeta cansız denecek kadar inceldiği söylenir. Yazıcıoğlu Mehmet ve Ahmet Bican, fütuhat devrimizin aktif ve savaşçı derviş tipine uygun özellik taşırlar. Bir yandan ser yazıp irşadla uğraşırken; bir yandan da, o sıralarda düşmanla burun buruna olan Gelibolu' da deniz savaşlarına katılmışlardır. Yazıcıoğlu Mehmet şöyle söyler:
"İlahi biz kulun dahi Gelibolu'da olurduk Deniz katında beklerdik Frenkten kale vü afak İşimiz cenk idi ekser çü heftad ü dü millet ki Verirdik başı yolunda ederdik malırnız infak. "
Kardeşi Ahmet Bican ise aynı konuda şunları yazar:
"Elhamdülillah ki Gelibolu' da nice kez kafır ile cenk edip, gazalar edip dururuz. Gah kafır bize, gah biz kafire vurup dururuz."
İrfan Doğrusöz (Bestekar-Sanatçı)
İstanbul Belediye Konservatuarı öğrenciliğinden sonra ileri Türk Musikisi Konservatuarı'nda eğitim görüp, Laika KARABEY'den uzun dönem ders aldı. 1950 yılında İstanbul Radyosu'nda ses sanatçısı oldu. 1955 yılında İstanbul Tıp Fakültesini bilirdi ve 1961 yılında iç Hastalıkları Uzmanı oldu. 1967 Yılında Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu kurucu başkanı oldu.
Musiki öğrenimi boyunca Tanburi Dürrü TURAN, Ekrem KARADENİZ, Şefik KARADENİZ, Şefik GÜRMERİÇ'TEN ders almış, Münir Nurettin SELÇUK, Refik ERSAN, Cevdet ÇAĞLA ve Emin ONGAN hocalardan ilgi görmüş, Türk Musikisinin en değerli Seri ve yöneticisi merhum Mesut Cemil Bey'in korosunda çalışmıştır.
Hayatı boyunca 80 kadar şarkı, saz eserleri, çok sesli Türk Musikisi denemeleri, marşları ve besteleri vardır. En ünlü eserleri arasında "Ayin-i Şerif" ve "Müzikal Hikaye" vardır.
Amerika'daki eğitimi sırasında eşi Hülya Hanımla yaptığı evlilikten, Bilgehan ve Batuhan adında iki erkek evladı olmuştur. 29 Haziran 2003 tarihinde hayata veda etmiştir.
Tarım ve Hayvancılık
Cumhuriyet Öncesi Tarım
Bağlardan elde edilen üzümden Gayrimüslimler şarap elde ediyorlardı. Bu şarapları hem ihtiyaçlarında kullandıkları gibi diğer Gayrimüslimlere de satıyorlardı. Malkaralılar, koyun, keçi, sığır, at, katır vs gibi hayvanları da yetiştiriyorlardı. Hayvancılık tarım kadar önemliydi. Bu hayvanlar hem halkın et ihtiyacını karşılarken, hem de sahiplerinin ve ordunun ihtiyaç duyduğu hayvan gücü ihtiyacını da karşılıyorlardı. Örneğin hem çift sürmek için, hem de top arabası çekmek için bu hayvanlar lazımdı.
Günümüzde Tarım:
İlçe gerek tarım, gerekse hayvancılık bakımından önemli bir konuma sahiptir. Toplam 1.225.000 dekar olan arazinin 679.600 dekarı kültür arazisi, 77.400 dekarı mera, 9.000 dekarı çayırlıktır. Kısaca arazilerin 2/3'ünde doğrudan veya dolaylı olarak tarım yapılmaktadır.İlçede sulama amaçlı Karaidemir Barajı ve 8 sulama göleti bulunmaktadır. Bunların toplam sulama kapasitesi baraj hariç 17.862 dekardır. Sulama yapılan arazi 7.000 dekardır. Barajdan yapılan sulamayla birlikte toplam 55.000 dekarlık arazide sulu tarım yapılmaktadır. Özellikle sulama yapılan arazilerde ikinci ürün olarak silajlık mısır, ayçiçeği ve kısmen de sebze yetiştirilmektedir.
Tarım modern usullerle yapılmaktadır. Tarlanın hazırlanışı, tohum ekilisi, ilaçlama, gübreleme, hasat ve saman desteklenmesi gibi her aşama makinelerle gerçekleştirilmektedir. Ayrıca buğday, ayçiçeği gibi ürünlerde verimli ve hastalıklara dayanıklı tohumlar kullanılmaktadır.
Ekimi yapılan en önemli tarım ürünleri buğday, ayçiçeği ve yem bitkileridir.
Hayvancılık
İlçe hayvan varlığı ve kalitesi bakımından Türkiye'de önemli bir konuma sahiptir. Özellikle süt inekçiliği ve damızlık hayvan bakımından açık pazar konumundadır.İlçede 58.000 büyükbaş hayvan bulunmaktadır. İlçede günlük süt üretimi ortalama 288.000 litredir. Bunun 14.000 litresi vatandaşın kendi tükettiği ve kayıt dışı sattığı miktardır. Sanayiciye her gün verilen süt miktarı ortalama 274.000 litredir. Bu miktar kış aylarında 250.000 litre, bahar ve yaz aylarında ise 300.000 litredir.
Böylece ilçenin yıllık süt üretimi 100.000 ton civarındadır. İlçede süt üreticisi olarak toplam 5.500 kişi bulunmaktadır. Sütler tamamen makinelerle sağılmaktadır. Avrupa standartlarında hijyenik koşullara ulaşmak ve bakteri sayısını bu standartlarına indirmek için gerekli tedbirler alınmış ve uygulamaya konulmuştur.
İlçede küçükbaş hayvan sayısı toplam 63.000'dir. Bunun 48.000 adedi koyun, 15.000 adedi keçidir.
İlçe topraklarının kullanıma göre dağılımı şöyledir:
Kültür arazisi: 679.600 dekar
Tarım Dışı Arazi: 226.620 dekar
Orman Arazisi: 232.380 dekar
Mera Arazisi: 77.400 dekar
Çayır Arazisi: 9.000 dekar
TOPLAM : 1.225.000 dekar