Evliya Çelebi
Evliya Çelebi`nin gözü ile Edirne
Evliya Çelebi 1652 yılında yanında bulunduğu Melek Ahmet Paşa ile birlikte Edirne'ye gelmiş ve onun hastalığı üzere 20 gün Edirne'de konaklamış ve bu esnada gördülklerini yazmıştır.Evliya Çelebi (1611-1682)
Evliya Çelebi bin Derviş Mehmed Zillî İstanbul'da Unkapanı'nda doğdu, 1682'de Mısır'dan dönerken yolda ya da İstanbul'da öldüğü sanılmaktadır. Babası Derviş Mehmed Zillî, sarayda kuyumcubaşıydı. Evliya Çelebi'nin ailesi Kütahya'dan gelip İstanbul'un Unkapanı yöresine yerleşmişti. İlköğrenimini özel olarak gördükten sonra bir süre medresede okudu, babasından tezhip, hat ve nakış öğrendi. Musiki ile ilgilendi. Kuran'ı ezberleyerek "hafız" oldu. Enderuna alındı, dayısı Melek Ahmed Paşa'nın aracılığıyla Sultan IV. Murad'ın hizmetine girdi.
Evliya Çelebi'nin geziye karşı duyduğu ilgi, çocukken babasından, yakınlarından dinlediği öykülerden, söylencelerden ve masallardan kaynaklanır. Seyahatname adlı yapıtının girişinde geziye duyduğu ilgiyi anlatırken bir gece düşünde Peygamber'i gördüğünü, ondan "şefaat ya Resulallah" diyecek yerde şaşırıp "seyahat ya Resulallah" dediğini, bunun üzerine Peygamber'in ona gönlünün uyarınca gezme, uzak ülkeleri, görme olanağı verdiğini yazar. Bu düş üzerine 1635'te, önce İstanbul'un bütün yörelerini dolaşmaya, gördüklerini, duyduklarını yazmaya başladı. 1640 dolaylarında Bursa, İzmit ve Trabzon yörelerini gezdi, 1645'te Kırım'a Bahadır Giray'ın yanına gitti. Yakınlık kurduğu kimi devlet büyükleriyle uzak yolculuklara çıktı, savaşlara, mektup götürüp getirme göreviyle, ulak olarak katıldı.
1645'te Yanya'nın alınmasıyla sonuçlanan savaşta, Yusuf Paşa'nın yanında görevli bulundu. 1646'da Erzurum Beylerbeyi Defterdarzade Mehmed Paşa'nın muhasibi oldu. Doğu illerini, Azerbaycan'ın, Gürcistan'ın kimi yörelerini gezdi. Bir ara Revan Hanı'nı mektup götürüp getirmekle görevlendirildi, bu nedenle Gümüşhane, Tortum yörelerini dolaştı. 1648'te İstanbul'a dönerek Mustafa Paşa ile Şam'a gitti, üç yıl o dolaylarda gezdi. 1651'den sonra Rumeli'yi dolaşmaya başladı, bir süre Sofya'da bulundu. 1667-1670 arasında Avusturya, Arnavutluk, Teselya, Kandiye, Gümülcine, Selanik yörelerini gezdi. Kaynakların bildirdiğine göre, Evliya Çelebi'nin gezi süresi 50 yılı kapsar.
Evliya Çelebi'nin gezilerinin oldukça geniş bir alanı kaplaması iki bakımdan önemlidir. Birincisi Osmanlı İmparatorluğu'nun komşu ülkelerle olan ilişkilerini yansıtması, ikincisi insan başarılarına ilgilendirir. Bu geziler yalnız gözlemlere dayalı aktarmaları, anlatıları içermez, araştırıcılar için önemli inceleme ve yorumlara da olanak sağlar. Seyahatname'nin içerdiği konular, belli bir çalışma alanını değil, insan düşüncesinin ürettiği bütün başarıları kapsar. Bu özelliği nedeniyle Evliya Çelebi'nin yapıtı değişik açılardan bakılarak değerlendirilir.
Üslup bakımından ele alındığında, Evliya Çelebi'nin, o dönemdeki Osmanlı toplumunda, özellikle Divan edebiyatında yaygın olan düzyazıya bağlı kalmadığı görülür. Divan edebiyatında düzyazı ayrı bir yaratı ürünü sayılır, şiir gibi ağdalı, ayaklı-uyaklı bir biçimle ortaya konurdu. Evliya Çelebi, bir yazar olarak, bu geleneğe uymadı, daha çok günlük konuşma diline yakın, kolay söylenip yazılan bir dil benimsedi. Bu dil akıcıdır, sürükleyicidir, yer yer eğlenceli ve alaycıdır.
Evliya Çelebi gezdiği yerlerde gördüklerini, duyduklarını yalnız aktarmakla kalmamış, onlara kendi öznel yorumlarını, düşüncelerini de katarak gezi yazısına yeni bir içerik kazandırmıştır. Burada yazarın anlatım bakımından gösterdiği başarı uyguladığı yazma yönteminden kaynaklanır. Anlatım belli bir zaman süresiyle sınırlanmaz, geçmişle gelecek, şimdiki zamanla geçmiş iç içedir. Bu özellik anlatılan öykülerden, söylencelerden dolayı yazarın zamanla istediği gibi oynaması sonucudur. Evliya Çelebi belli bir süre içinde, özdeş zamanda geçen iki olayı, yerinde görmüş gibi anlatır, böylece zaman kavramını ortadan kaldırır.
Seyahatname'de, yazarın gezdiği, gördüğü yerlerle ilgili izlenimler sergilenirken, başlı başına birer araştırma konusu olabilecek bilgiler, belgeler ortaya konur. Bunlar arasında öyküler, türküler, halk şiirleri, söylenceler, masal, mani, ağız ayrılıkları, halk oyunları, giyim-kuşam, düğün, dernek, eğlence, inançlar, karşılıklı insan ilişkileri, komşuluk bağlantıları, toplumsal davranışlar, sanat ve zanaat varlıkları önemli bir yer tutar.
Evliya Çelebi insanlarla ilgili bilgiler yanında, yörenin evlerinden, cami, mescid, çeşme, han, saray, konak, hamam, kilise, manastır, kule, kale, sur, yol, havra gibi değişik yapılarından da söz eder. Bunların yapılış yıllarını, onarımlarını, yapanı, yaptıranı, onaranı anlatır. Yapının çevresinden, çevrenin havasından, suyundan söz eder. Böylece konuya bir canlılık getirerek çevreyle bütünlük kazandırır.
Seyahatname'nin bir özelliği de değişik yöre insanlarının yaşama biçimlerine, davranışlarına, tarımla ilgili çalışmalarından, süs takılarına, çalgılarına dek ayrıntılarıyla geniş yer vermesidir. Yapıtın kimi bölümlerinde, gezilen yörenin yönetiminden, eski ailelerinden, ileri gelen ünlü kişilerinden, şairlerinden, oyuncularından, çeşitli kademelerdeki görevlilerinden ayrıntılı biçimde söz edilir.
Evliya Çelebi'nin yapıtı dil bakımından da önemlidir. Yazar, gezdiği yerlerde geçen olayları, onlarla ilgili gözlemlerini aktarırken kullanılan sözcüklerden de örnekler verir. Bu örnekler, dil araştırmalarında, sözcüklerin kullanım ve yayılma alanını saptama bakımından yararlı olmuştur. Kimi yabancı kökenli sözcüklerin söyleniş biçimi halk ağzına göredir. Bu da dilci için bir yöre ağzının oluşumunu anlamaya yarar.
Evliya Çelebi'nin Seyahatname'si çok ün kazanmasına karşın, bilimsel bakımdan, geniş bir inceleme ve çalışma konusu yapılmamıştır.
Seyahatnameden
Faziletli babamız Derviş Mehmed Zilli merhum bu camiin sahibi Selim Han asrında Kıbrıs fethinde genç bir yiğit olarak bulunup şeyhi Can Paşa ;nın müezzin başılığı ve bazen imamlığı hizmetlerini ifa edip fetihten, sonra o sevinç dolu gazada tâ Magosa kalesinden ilk yürüyüşte fetih ezanını okuyup gülbang-ı Muhammediye yükseltmiştir. Fetihten sonra İstanbul'a gelip bütün vezirler, vekiller ve Kıbrıs fethine' katılan öteki ileri gelenler pâdişâh önünde hil'at ve rütbelerle taltif edilince ilk gaza ve fetih ezanı okuduğu için pederimiz dahi hil'at giydiği vakit Allah'ın hikmeti ikindi vakti imiş, o an Selim Han Hazretleri buyurmuşlar ki:;Kişi, fethin başlangıcında kale duvarları üzerinde okuduğun fetih ezanı gibi bir ezan oku da dinleyelim!;
Hemen pederimiz Dâvudi makamı ve Bilali tarzı üzere Hicaz makamından bir ezân-ı Muhammedî okur ki toplantıda hazır bulunanların hepsi dinleyin taze hayat bulurlar. Hemen o an Selim Han babamı bir hattı hümayunla ve iki altın yevmiye ile Edirne'de yapılan Selim Han camiine temel müezzini tayin eder. 976 senesinde tamamlanınca pederimiz bu nurlu cami hizmetinde olduğundan bütün vasıf ve ahvalini bana anlattığı için medhine fazlaca ihtimam göstermişimdir. Hattâ temel tarihi olan:
Kaale Mimarüssinin tarihahu
Sara (Fazlullah) târihül esas
Sene: 976 (Hicri)
ile tamamlanış tarihi olan :
Fazl-ı yeydan
kâne tarihüttemam
Sene : 982
Mısrasını pederimizden işitip kırk sene sonra bu seyahat ile Edirne şehrine geldiğimizde bu tarihleri yüksek kapısının üzerinde yazılı bulmuşuzdur. Allah rahmet eylesin babasının hafızası çok kuvvetli idi.
Çünkü babam Süleyman Hanlı idi. Sıgetvar gazasında dahi beraberdi. Eğri fâtihi Üçüncü Mehmed Hanla dahi birlikte Eğri gazasında bulunmuştur. O zaman kuyumcubaşılık hizmetinde imiş. O zamanın makbul adamı olduğu için bütün vezirler, vekiller, bilginler, salihler ve şeyhlerin beğenip takdir ettiği kimse idi. Ve kendilerinin birçok hatıraları vardı. Onların babalan yâni mübarek atamız dahi (Demirci oğlu Kara Ahmed Bey) olup Fâtih ile İstanbul fethinde bulunmuştu. Ceddimiz yüz kırkyedi sene yaşayıp Kütahya'da Zereken mahallesindeki evimizin önünde gömülüdür. Babam da yüz on yedi yaşında vefat edip, İbrahim Hanın tahta çıktığı gün toprağa verilmiştir. Ben Kule kapısı Mevlevihanesi mezarlığındaki mübarek mezarlarını tarihleriyle âyân beyan etmişimdir. Allah rahmet eyleye...
Bu gereksiz tafsilâttan maksadımız, dede ve babamızdan bize miras olarak üç yüz senelik sergüzeşt ve sereneâmlar intikal etmiştir. Babamızdan dinlediğimiz şekilde yazsak bu Selim Han camiinin çok çeşitli vasıfları vardır. Ama biz kısalttık. ;Sözün hayırlısı kısa olanıdır...
Ama Allah'ın hikmeti, Selim Han, camiinin tamamlandığını işitip o gece Hazret-i Peygamber'i rüyada görür ona «Yâ Selim camiin tamam oldu, Edirne yolu ile Cumayı âlem (bayrak) dibinde kılmak için gel» buyururlar. Hemen İstanbul'dan Edirne'ye hareket edip iki gün sonra rahatsızlanarak üçüncü günde Çorlu'da vefat eder. Selim Han'a o Cumayı kendi camiinde kılmak nasip olmaz. Ayasofya'ya nakledilerek ertesi cuma namazı orada kılınıp toprağa verilir. Türbe kapısı üzerinde şu âyet yazılıdır: İllâ men âtiyallahu bir kalbin selim.